RUSYA GENEL EKONOMiK DURUM

 

 

Rusya Federasyonu, büyük bir ekonomik gücün temeli olan doğal kaynaklara ve insan gücüne sahip dünyadaki belli başlı ülkelerden biri konumundadır.

Rusya Federasyonu 1992 yılında merkezi planlı sistemden serbest piyasa ekonomisine geçiş için köklü ekonomik reformlar uygulamaya başlamıştır.

Yegor Gaidar hükümeti tarafından başlatılan ve adı geçenin yerine göreve gelenler tarafından 1993-1998 yılları arasında sürdürülen ekonomik reformlar dört ana başlık altında özetlenebilir.

 

 


 

Saat Dilimleri

Rusya’da Kaliningrad’dan (GMT+2) Kamçatka ve Çukotka’ya (GMT+12) kadar toplam 11 ayrı saat dilimi kullanılmaktadır. Moskova ve St. Petersburg (GMT+3), 3. saat diliminde yer almaktadır.

Önemli Şehirleri ve İdari Yapısı

Rusya Federasyonu’nda 21 cumhuriyet, 6 yöre, 49 bölge, federal önem taşıyan iki şehir (Moskova ve St. Petersburg), 1 özerk yönetim bölgesi ve 10 özerk yönetim birimi bulunmaktadır. Yaklaşık 10 milyon insanın yaşadığı Moskova, Rusya’nın başkentidir. St. Petersburg (4,6 milyon nüfuslu), Novosibirsk, Nijni Novgorod, Yekaterinburg, Samara, Omsk, Çelyabinsk, Kazan, Perm, Ufa, Rostov na Donu ve Volgograd; Rusya’nın, nüfusu 1 milyonu aşan büyük şehirlerindendir.

Yönetim Biçimi

Federal bir devlet olan Rusya’nın yönetim biçimi, başkanlık tipi cumhuriyettir. Devlet Başkanı, ülkeyi yönetir. Başbakan başkanlığındaki hükümet de yürütme yetkisine sahiptir. Yasama yetkisi ise, Duma (Federal Meclis’in alt kanadı) ve Federasyon Kurulu’ndan (Federal Meclis’in üst kanadı) oluşan Federal Meclis’e aittir.

Nüfusu ve Dili

2002 yılı verilerine göre ülkede 145 milyon insan yaşamaktadır. Nüfusun %80’e yakınını Ruslar (Slavlar) oluşturmaktadır. Rusya’da Rusların dışında 100’den fazla halk ve milliyet bulunmaktadır. Bunlardan Ukraynalılar, Tatarlar, Ermeniler, Azerbaycanlılar, Kazaklar, Yahudiler ve Almanlar, sayıları bakımından diğerlerinden daha fazladır.

Rusya Federasyonu’na ait tüm topraklarda resmi dil Rusçadır.

Para birimi “Ruble”dir.

Dini

Rusların yarısı ateisttir. İnananların büyük bir kısmı Ortodoks’tur. İslam, Katoliklik, Yahudilik ve Budizm, Rusya’da yaşayan insanların mensubu oldukları diğer dinlerdendir.

Resmi Bayramları

Rus Vatandaşları

Rusya Federasyonu’nda yaklaşık olarak 145 milyon kişi yaşamaktadır. Moskova ve St. Petersburg başta olmak üzere 13 şehir, 1 milyonun üstünde nüfusa sahiptir. Ülkede yaşayan insanların %80’ni Rus’tur (Slav). Herkesin Rusça bilmesine rağmen; 100’ü aşkın halk kendi dilini konuşur. Rus vatandaşlarının %60’ı ateisttir. İnananların büyük bir kısmı Ortodoks’tur.

Kuznetsov, İvanov, Petrov, Smirnov ve Popov, Rusya genelinde en çok kullanılan soyadlarındandır. En yaygın isimler ise Yelena ve Aleksey’dir. Rusya’da yaşayan kadın sayısı erkeklerden daha fazladır. Rus gelinler, sadece güzellikleriyle değil; hamaratlıklarıyla da dünyaya ün salmışlardır. Pek çok yabancı erkek Rusya’ya bilhassa, Slav ırkından güzel bir eş bulup evlenmek ve beraberinde götürmek niyetiyle gelmektedirler.

Rus halkı, sürekli okuyan bir millettir. Ülkeye gelen yabancılar, metro ve otobüslerde ellerinde kitapla dolaşan ve sürekli okuyan yolcuları görünce şaşırırlar. Kitapçılar tıklım tıklım doludur, sokaklarda kurulan edebi eserlerle dolu tezgâhların etrafı insan kalabalığından geçilmez. Totaliter rejim zamanındaki Sovyet toplumunun kapalılığının bir sonucu olarak Rusya’da yabancı dil bilenlerin sayısı hala çok azdır. Elbette gençler arasında yabancı dil; özellikle de İngilizce öğrenenlerin sayısı hızla artmaktadır fakat eski nesilden bir insanla Rusça dışında herhangi başka bir dilde anlaşabilmek neredeyse imkânsızdır.

“Ruslar atı yavaş hazırlarlar ama hızlı kullanırlar.” Rus realitesini tam anlamıyla anlatan bu sözün ünlü Alman Devlet Adamı Otto von Bismarck tarafından bir buçuk asır önce söylenmiş olması ilginçtir. Rus halkı yeteneklidir. Dünyaya nam salmış yurttaşlarımızla gurur duymaktayız. Rusya; Tolstoy, Dostoyevski ve Çehov gibi ünlü yazarları dünyaya kazandırmıştır. Her biri Rus vatandaşı olan Budin, Şolohov, Pasternak, Soljenitsın ve Brodski, edebiyat dalında Nobel Ödülü almışlardır. Çaykovski, Rahmaninov, Stravinski, Prokofyev, Şostakoviç ve Şnitke gibi Rus bestecilerinin eserleri bugün dünyanın her yerinde icra edilmektedir. Rus avangardının temsilcileri Maleviç ve Kandinski, resim sanatına yenilikler getirerek tüm dünyada ün kazanmışlardır.   

Rus bilim adamlarının kimya, nükleer fizik, havacılık alanlarında yaptıkları keşif ve başarılar herkes tarafından bilinmektedir. Rusların bazı icatların gerçekten kime ait olduğu konusundaki görüşleri dünyaca kabul edilen görüşlerden farklıdır; örneğin lokomotifi, ampulü ve radyoyu ilk icat edenin Ruslar olduğunu öğrenen yabancılar gerçekten çok şaşırırlar. Mamafih, Rusların daha pek çok şeye öncülük etmiş olması, şüphe götürmez bir gerçektir.

Uzaya insan gönderen ilk ülke Rusya’dır (SSCB, Yıl: 1961). Rus tankları, savaş uçakları ve herkesin bildiği makineli tüfek “Kalaşnikovlar” şüphesiz dünyanın en iyileridir. Rus Klasik Balesi de dünya çapında üne sahiptir. Her kültürlü insan Anna Pavlova, Galina Ulanova, Maya Plisetskaya, Rudolf Nuriyev ve Mihail Barışnikov’u bilir. Yüzücüleri, ağırsıklet atletleri, jimnastikçileri, artistik patinajcıları ve hokeycileri ile dünya çapındaki başarılara imza atan, olimpiyatlarda en yüksek dereceler alan Rusların, spordaki gelenek halini almış başarıları gözler önündedir. Dünya satranç şampiyonlarının çoğu Rus’tur ya da Rusya asıllıdır.

Rusya’da Din

Rusya, birbirinin inancına saygı duyan farklı dinlere mensup insanların bir arada yaşadığı kozmopolit bir ülkedir. İnananların çoğunun Ortodoks olmasına rağmen Rusya’da hiçbir dini inanç ya da görüş, diğer inançlara karşı üstünlük sağlamaz ve devlet himayesinde değildir. Ülkemizde Ortodoks denilince akla ilk olarak Ruslar gelir ama Karelyalılar, Udmurtlar, Mariler, Mordvinler, Çuvaşlar, Osetler, Çingenelerin önemli bir bölümü ve daha pek çok halk da yine Ortodoks mezhebindendir. Ülkedeki Ortodoksların sayısı farklı değerlendirmelere göre değişiklik göstermekle birlikte genel olarak 70 ila 80 milyon arasındadır. Bunların çoğu, her bölgede bulunan Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlı kişilerdir. Sovyet döneminde; özellikle de baskıcı Stalin rejiminin hüküm sürdüğü ve ateizmin devlet politikası olarak yürütüldüğü yıllarda Ortodoks Kilisesi’ne karşı çıkıldı, mabetler ve manastırlar tahrip edildi. Daha kısa bir zaman önce eskiden bulunduğu yerde Moskova’da bütünüyle restore edilen Kurtarıcı İsa Kilisesi bunun canlı bir örneğidir. XX. yy.ın sonlarına doğru Ortodoksluk gerilemeye başladı fakat son on yıllık süre içerisinde yeni Rus neslinde tekrar hayat bularak ayakta kalmayı başardı.

Ortodoksluğun temelini “Kutsal Teslis” dogması oluşturur. Ortodoksların dualarında ve sözlerinde sadece “Tanrı” değil, “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” vardır ve bu özellikleriyle de diğer Hıristiyanlardan ayrılırlar. Ortodokslukta “Tanrısal Öz”, akıl yoluyla değil insani duygularla idrak edilir. Rusya’nın bir inanç olduğu boşuna söylenmemiştir.

Ortodoksluk gerçek ve mecaz anlamda büyük bir aile demektir. Ortodokslar evlenir ve çok sayıda çocuğa sahip olur, kilise boşanmaları kınar. Bununla beraber eşlerden birinin ölmesi durumunda bile hayatta kalan diğerinin sadakat sözü baki kalır. “Nikâhlar göklerde kıyılır” sözü, kabul görmüş bir deyiştir.

Ortodokslar ve sekter Ortodokslardan başka Rusya’da Hıristiyanlığın diğer kollarına inanan insanlar da yaşamaktadır. (Örneğin, sayıları Ortodokslarla kıyaslanamayacak kadar az olan Katolikler.) Katolikler, Latin ve Bizans (bunlara Yunan Katolikler de denir) Ayinleri olmak üzere başlıca iki gruba ayrılırlar. Rusya’da yaşayan Polonyalı ve Litvanyalıların büyük bir bölümü, Almanların bir kısmı, Latgallıların çoğu (Letonyalıların alt etnik grubu), Beyaz Rusların bir bölümü; Latin Ayini Grubu’na girerler. 1990’ların başında az sayıda Rus, Katolik dinine geçti. Ülkede Lüteryen mezhebi, Kalvinizm, Memonit, Baptizm, Adventizm gibi farklı akımların, kiliselerin ve birliklerin mensubu olan Protestanlar da bulunmaktadır.

Rusya Federasyonu’ndaki dinler arasında, mensubu olan insanların sayısı bakımından (tahmini değerlere göre 15 milyon kişi) İslam Dini, ikinci sırada yer almaktadır.

Rusya’da İslam’ın her iki ana dalına da (Sünnilik ve Şiilik) inananlar vardır fakat ülkemizdeki Müslümanların çoğu Sünni’dir. İslam’ın bu her iki kolu da Allah’a, Allah’ın gönderdiği Peygamberlere, meleklere ve Mukaddes Kitap Kuran’a; ayrıca Mahşer Günü’ne, alın yazısına inanırlar. Sünniler bütün Peygamberleri; Şiiler ise sadece Hz. Muhammed, Hz. Ali ve onun soyundan gelenleri, Müslüman cemaatinin başı olarak kabul ederler. Şiiler çoğunlukla daha katıdırlar, inançlarına sıkı sıkıya bağlıdırlar. Örneğin bir Şii, “inanmayan” yani gayri Müslim bir kişinin yemek yemiş olduğu bir tabağı yere atıp kırabilir.

İslam dini, Rus topraklarına çok zaman önce girmiştir. VII. yy.ın 30-40’lı yıllarında Sasani Hanedanlığı (İran), Arapların saldırısına uğramıştı. Araplar, İran’ı tamamen zapt ederek, Kafkasya’yı işgal etmiş ve Kafkas Albanyası’ndan direkt Derbent’e çıkmışlardı. 643 yılında İkinci Halife Hz. Ömer yönetimindeki Arap Başkomutan, Derbent Hükümdarı Persli Şahrbaraz ile karşı karşıya geldi. Şahrbaraz bizzat Arapların ordugâhına girdi ve burada kendini derebeyi ilan etti. Anlaşmaya göre Derbent haraca bağlanmadı ama bunun karşılığında Arap halifenin kuzey sınırlarını kuzeydeki komşularına ve de düşmanlarına (Hazarlara) karşı müdafaa etmeye mecbur kılındı. Böylece Sünni İslam anlayışı, 922 yılında Volga Bulgaristanı’nda resmi din olarak kabul edildi. Günümüzde Tatarların ve Başkurtların önemli bir bölümü İslam’a inanmaktadır. Kazan’da Müslümanlara ait olan Staro-Tatarskaya Sloboda (Eski Tatar Köyü) muhafaza edildi.

            Rusya’nın doğu bölgelerinde Budizm inancını sürdüren 900 bin civarında insan bulunmaktadır. Bunlar Doğu Buryatlar ve Buryat-Hongodorlar, Tuvalıların önemli bir bölümü, Kamlıkların çoğunluğu ve Evenklerin küçük bir kesimdir. Budizm’in kurucusu Siddhartha Gautama, Şakya Kabilesi’ndendi; iki bin beş yüz yıl kadar önce şimdiki Nepal ve Hindistan sınırlarında devlet yönetti. Çar oğlu Siddhartha, zenginlik içinde büyüdü, insanların ıstıraplarını gördü ve gerçeği aramaya başladı. Bir gün derin bir murakabeye daldığı sırada birdenbire zihni aydınlandı, Buddha (uyanan) oldu ve var olanların yasası anlamına gelen “Dharma”yı çevresindekilere yaymaya başladı. Öğretisi daha sonraları “Budizm” adını aldı.

Budizm, ıstıraplardan, acılardan kurtulma yolunun tüm isteklerden arınarak nirvanaya erişmek olduğunu savunan bir dindir. Buryatya, Rusya’da Budizm’in merkezi haline gelmiştir. Burada yaklaşık otuz adet Budist tapınağı bulunmaktadır. Buryatya’nın en önemli mimari eserlerinden biri Gusinozerk şehrindeki Lama Manastırı’dır (tapınağı). Budizm 1741 yılında İmparatoriçe Yelizaveta’nın emri üzerine Rus vatandaşlarının dini olarak resmen kabul edilmiştir.

Rusya’da, inanan Yahudilerin çoğu Musevi’dir. Çok sayıda karma evlilik yapıldığından Musevilerin sayısını belirlemek zordur. 1990’lı yılların başı itibariyle 600 bine yakın insanın katılım gösterdiği Yahudilere ait dini kuruluşlar genel olarak Musevi Yahudilere aittir. Rusya’da yaşayan Yahudilerin önemli bir bölümü dindar olmadığından buna inanmak çok güçtür. (Gerçi son yıllarda dine yönelen Yahudilerin sayısı hissedilir derecede artmıştır.) Rusya’daki Musevilerin büyük bir kısmı şehirlerde özellikle de büyük kentlerde yaşarlar. Neredeyse tamamı Moskova, St. Petersburg, Yekaterinburg, Samara, Nijni Novgorod, Çelyabinsk, Rostov na Donu, Saratov ve Novosibirsk’te toplanmıştır.

Musevilik, temelinde Yahudi kültürünün yattığı, eski ve tektanrılı bir dindir. M.Ö. 2000 yılında Filistin’de doğmuştur. Musevilere göre ilk Yahudi, Tanrı ile arasında “Ahit” olarak bilinen kutsal bir bağlılık olarak sünnet olan Hz. İbrahim’dir. Böylelikle Yahudiler, Tanrı’nın emirlerini yerine getirme görevini üstlendiler, Tanrı ise İbrahim’in soyundan gelenleri koruyacak ve çoğaltacaktı. Ayrıca Tanrı, yönetmesi için İbrahim’e “Vaat Ettiği Toprağı” yani İsrail’i verdi. Musevilere göre “sünnet”in yapıldığı esnada haber verildiği gibi İbrahim’in soyundan gelenler Mısır’da 400 yıl boyunca esir kaldılar. M.Ö. XIII. yy.da Hz. Musa onları mucizevî bir şekilde vaat edilen toprağa getirdi. Musevi inancına göre, Mısır esaretinin mucizevî bir biçimde sona ermesinin ardından eski kölelerin tamamının ölüme mahkûm edildiği çölde geçirilen ve özgür insanlardan başka hiç kimsenin İsrail topraklarına giremediği 40 yıllık süre içerisinde Tanrı (Yehova) Sina Dağı’nda Musa aracılığıyla Yahudi halkına On Emir’i (yasaları) yani beş ayrı kitaptan oluşan Tora’yı (Tevrat’ı) gönderdi. Sina’da gelen vahiy olarak bilinen bu olay, Yahudi halkının ve bu halkın Museviliği kabul edişinin temelini oluşturur.

Museviliğin dogmatik bir din olarak yayılmasında M.Ö. IX.-VIII. yy.larda gelişen ve peygamberlik hareketi olarak anılan olay büyük rol oynadı. M.Ö. VIII. yy.dan beri peygamberlerin vaizleri yazılarak kayda geçirilirdi. Peygamberler Yehova’yı, seçtiği kişilerin başka Tanrılara tapmasına izin vermeyen “Kıskanç Tanrı” ilan ettiler. İsrail oğulları ile Yehova arasında “anlaşma” (ahit) yapıldı. Sünnet, yapılan “anlaşma”nın bir göstergesi oldu.

Rusya’da geleneksel inançlara (Şamanizm, putlara tapma, vb.) bağlı kalmış insanlar da vardır. Eskimolar, Çukçiler, Koryaklar, Evenkler gibi Rusya’da yaşayan az sayıdaki Kuzey Halkların çoğunluğu böyledir. Altaylılar, Nenetsler, Dolganlar ve Evenkiler arasında da bu inançlara itibar edenler vardır.

Başta Mariler, Çuvaşlar ve Udmurtlar olmak üzere Povolje halklarından bazıları, yine bu eski inançlara bağlı olanlar arasındadırlar. Putperest inanca sahip olan Mariler’e genellikle Çimari yani Temiz Mari derler.

Rus El Sanatları

Rus el sanatları Rusya’nın ulusal karakteri, tarihi, güzellikleri ve mutlu yaşama dair idealleri hakkında pek çok şey anlatır. El sanatlarının büyük bir kısmı çok eski zamanlara aittir, kökleri köy zanaatlarına dayanır. Bu yetenek, Rus halkına, gerekli araçları ve konuları cömertçe sunan doğanın bir armağanıdır. Ormanlık alanlarda tornacılık, ağaç ve akağaç kabuğu oymacılığı gelişmiştir. Kil yataklarının bulunduğu yerlerde çinicilik sanatı doğmuştur. Rusya’nın Avrupa yakasının keten yetişen kuzey bölgelerinde dantel örme sanatı ortaya çıkmıştır. Ural’da, maden yatakları ve değerli taşlar bulunur. Ural ayrıca dökme demir, silah süsleme ve taş şekillendirilerek yapılan süs eşyalarıyla tanınır.

Ağaç ve deri oymacılığı, dantel örme, kumaş işleme, ağaç ve metal süsleme, seramik, basma kumaş, deri ve kürk mamulleri ve daha onlarca tür el sanatı mevcuttur fakat dünyada bunlardan sadece Matriyoşka, Hohloma resimleri, Pavlovski Posad şalları, Gjel seramiği, Paleh minyatürleri, Jostovo tepsileri, Vologda dantelleri, Dımkov oyuncakları, Gorodets süslemeleri, Kaslin dökme demir mamulleri gibi sadece birkaçı tanınmıştır.

Dünya çapında en çok tanınan hediyelik eşya Matriyoşka’dır. Henüz çok genç sayılır, ne de olsa 100 küsur yaşındadır. Matriyoşka, Japonların Budist düşünür Fukurumu’ya ithafen yaptıkları tahta bebekten esinlenerek ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkmasından sadece birkaç yıl sonra Paris Dünya Sergisi’nde sergilenerek ödül kazanmış ve bütün dünyaca tanınmıştır. Yine Paris’te Kaslin dökme demir eşyaları büyük takdir toplamıştır. Kaslin dökme demir sigara tabakasına, gümüş bir sigara tabakasıyla aynı değer biçilmiştir.      

Hohloma, ağaç üzerine sarı, kırmızı ve siyah renk boyalarla yapılan işlemelerdir. Kökleri çok öncelere, XVII. yy.a dayanır. O zamandan beri yapılış şekli bakımından fazla bir değişikliğe uğramamıştır.

Paleh minyatürlerinin temeli eski zamanlardaki ikona yapımına dayanır. “Savaşçı Ateizm” döneminde; yani 20’li yıllarda, el sanatları yok olmadı, sadece nitelik değiştirdi. Eskiden ikona yapan ustalar, cevahir kutusu, broş ve sigara kutularını resimlerle süslerken eski usullerini bozmadılar fakat resimlerin içeriğine Sovyet yaşamından görüntüler, halk masallarını tasvir eden resimler, tarihi ve edebi konular gibi yeni öğeler eklediler. Zarif yazıların traktörler, köylü kadınlar ve kızıl bayraklar gibi yöresel öğelerle sağladığı uyum muhteşemdi.

XIX. yy.ın yarısında ortaya çıkan Gorodets süslemeleri, halkın yaşadığı “güzel hayatı” gözler önüne seriyordu. Çiçekler ve hayvanların dışında şenlikleri, çay sohbetlerini, bayramları vb. de tasvir etmek Gorodets ustalarının hoşuna gidiyordu. Burada tasvir edilen olayların kahramanları, müreffeh bir hayat yaşayan şık giyimli, zengin ve neşeli köylüler, şehir halkı ve tüccarlardı.

Günümüzde Rus vatandaşları el sanatı ürünlerini çok seviyor ve değer veriyor. Neredeyse her evde bir Kaslin heykelciği ya da Gorodets ekmek tahtası, Hohloma tahta kaşığı görmek mümkündür. Çocukların oyuncakları arasında mutlaka bir Matriyoşka ve resim işlemeli piramit bulunur. Bazen, Gjel, Hohloma ya da Dımkov oyuncaklarından oluşan koleksiyonlara da rastlanır.

Rus el sanatlarına ait eserler bütün turizm merkezlerinde satılmaktadır. Rusya’dan hediyelik bir eşya almadan ayrılmak imkânsızdır. Gösterişli çiçeklere, zarif süslemelere, ince işli dantellere, şirin ve eğlendirici oyuncaklara baktıkça bu muazzam ülkeyi ve onun iyi yürekli, cömert ve becerikli halkını hatırlayacaksınız.

Rusya’yı Sembolize Eden Olgular ve Yabancıların Rusya Hakkındaki Klişeleşmiş Düşünceleri

Yabancıların aklında Rus hayatına dair pek çok klişeleşmiş düşünceler vardır. Bu düşünceler muhtemelen, Rusya’yı gezme şansına nail olan Fransız Roman Yazarı Aleksandr Dumas ile başlamıştır. “Üç Silahşörler”in yazarı, eserlerinden birinde, dinlenmek için dallı budaklı bir frenküzümünün altına nasıl oturduğunu anlatır. Arkasındakinin bir ağaç mı yoksa bataklıkta yetişen küçük bir çalı mı olduğunu anlamadan sırtını iyice dayayarak yere oturur. O zamandan beri “dallı budaklı frenküzümü” ifadesi, “düşünmeden hareket etmek” ve “yüzeysel düşünmek” deyimlerinin eşanlamlısı olarak Rus diline yerleşmiştir.

Rusların yaşadığı çağdaş hayatın Matriyoşka ve semaverler arasında balalayka çalmaktan, üç at koşulu kızaklara binerek ayıların etrafta dolandığı yollarda zevk-i sefa içinde kaymaktan ibaret olmadığını söylemeye gerek bile yoktur. Bütün bunlar turistlerin kolayca inandığı efsanelerden başka bir şey değildir. Rusların içkiye olan düşkünlüğü hakkında da çok şeyler söylenir. Elbette, Rusya’da içki olarak ezelden beri buzsuz ama soğuk ve saf votka tercih edilir. Bu, sert iklim yüzünden ve eski geleneklerden dolayı edinilmiş bir alışkanlıktır. Eski bir Rus atasözü vardır: “İç ama işini de yap!” Rusya’da gezip de bu atasözünü duymamak mümkün değildir.

Malum soğuklardan bahsetmeden olmaz. Rusya, gerçekten dünyanın en soğuk ülkesidir. Çoğu bölgelerde kış dört-beş ay sürer; Kuzey’de ise tam on ay. Orta kuşakta bulunan Moskova’da bile hava sıcaklığının -30 dereceye kadar düşmesi, nadir rastlanan bir durum değildir. İşte bu yüzden Ruslar, turistlerin hediye olarak götürmeye bayıldıkları o meşhur kulaklı şapkaları yani kalpakları takarlar. Yabancı turistlerin çoğu Rus sokaklarında gördükleri kar yığınları karşısında hayrete düşer ve bu manzarayı garipserler. Bu kadar yoğun kar yağışı ve kar yığınını hayatlarında ancak kayak merkezlerinde görmüştürler. Bu sert iklim, Rusların bizzat kendileri için de problem olmaktadır. Alışılmış olmasına rağmen bu çok ciddi bir sorundur. Binaları ısıtmak, yollardaki buzları eritmek ve temizlemek, kardan tıkanan yolları açmak için yoğun güç sarf edilmekte, çok para harcanmaktadır. Bir de kış için mutlaka bir sürü kalın giyecek gerekmektedir. Diğer taraftan yazın, Rusya’nın büyük bir kısmında sıcaklık artar, kış ayazlarının yerini tatlı ve güneşli bir hava alır. 

Yabancılar “Rusya’da yol değil yön vardır” sözünün geçtiği eski bir şakayı anlatır dururlar. Elbette uçsuz bucaksız ülkemizde yalnız yolların değil; tek bir insanın bile olmadığı topraklar vardır ama son zamanlarda yeni yerleşim merkezlerinde çok şey değişmektedir, mümkün olduğu kadar uzaklara yollar yapılmıştır ya da yapılmaktadır. Mektupların yerine ulaşması eskiden olduğu gibi haftalar alabilir. Hızlı posta da Avrupa’ya nazaran daha yavaştır.

Ruslarda olduğu gibi, her halkın kendine ait karakteristik özellikleri vardır. “Esrarengiz Rus Ruhu”, güçlü tutkular ve ince duygular, yiğitlik, sakınmazlık, gerektiğinde hiç düşünmeden risk altına girme eğilimiyle açıklanabilir. Bir Rus, gerekirse en değerli şeyini, hayatını bile ortaya koyar. Hemen hemen bütün yabancıların bildiği “Rus Ruleti”, bunun açık bir ifadesidir.

“Rusya’yı aklınızla anlayamazsınız…” Rus şair Fyodor Tutçev daha XIX. yy.da söylemiştir bu sözü. Bu söz günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Rusya anlaşılamaz. Onu sadece hissedebilirsiniz. Bunun için de Rusya’ya gelmek, Rusya’yı görmek ve de Rusya’da gezmek, dolaşmak gerekir....

Kültür Turizmi

Rusya, zengin tarihe ve kültüre sahip olan bir ülkedir. Burada, çok eski zamanlardan beri ülkeye yerleşmiş olan halkların dini ve kültürel gelenekleri yaşamaktadır. Moskova Kremlini’nin mimarisindeki ahengi, St. Petersburg saraylarını, Zolotoye Koltso’nun (Altın Halka) eski şehirlerini dünyada bilmeyen yoktur.

Bilim, kültür, turizm ve iş dünyasının merkezi olan Moskova, Rusya’nın başkentidir. Moskova adı tarihte ilk kez 1147’de anılmıştır. Şehrin kurucusu, Suzdal Prensi Yuri Dolgoruki’dir. Moskova Nehri kıyısında, Oka ve Volga Nehirleri arasında, en önemli ticaret yollarının kesiştiği noktada bulunan şehrin coğrafi konumunun bu kadar elverişli olması, hızla gelişmesine yardımcı olmuştur.

Başkentin mimari yapısının şekillenmesi asırlar almıştır. Moskova’nın bu emsalsiz görünüşünde en iyi yerli ve yabancı mimarların ve sanatçıların emeği vardır. Günümüzde Moskova, dünyanın en güzel başkentlerinden biridir. Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali, yeniden restore edilen Kurtarıcı İsa Katedrali, Novodeviçi Manastırı, Donskoy Manastırı, Aziz Danilov Manastırı ve açık hava müzesine dönüştürülen Kolomenskoye, Kuskovo, Ostankino Sarayları’nın mimari yapıları şehre dünyada eşi benzeri olmayan bir renk ahengi verir.

Rusya’nın başkenti, ziyaret eden her turisti güzellikleriyle etkiler ve bu anılar sonsuza dek hatıralarda canlanır.

Moskova, dünya çapında öneme sahip bir kültür merkezidir. Şehirde 70’den fazla tiyatro vardır. Dünyaca ünlü “Bolşoy Tiyatrosu” bunlardan biridir. Tretyakov Sanat Galerisi ve Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi başta olmak üzere 100’e yakın müze salonu ve deposunda resim, grafi ve heykeltıraşlık sanatına ait en zengin koleksiyonlar bulunmaktadır. Ayrıca şehirde onlarca konser salonu, sinema ve sergi salonları yer almaktadır.

 

Günümüzde Moskova, kongrelerin, forumların, festivallerin, endüstri ürünleri sergileri ve fuarlarının düzenlendiği büyük bir merkezdir. Rusya’nın haklı gururu olan Moskova Uluslararası Film Festivali ve Turizm Sergisi (MITT) bütün dünyaca tanınmaktadır.

Moskova’nın çevresi de kültürel, tarihi ve doğal eserlerin toplandığı büyük bir dünyadır. Sayıları 2200’e yakın turistik yapı resmi olarak tespit edilmiş ve devletin koruması altına alınmıştır. Moskova’nın etrafındaki Sergiyev Posad, Zvenigorod, Serpuhov ve Kolomna şehirleri, her yıl daha da çok turist çekmektedir.

Asırlar boyunca Rus din hayatının merkezi olan manastırlar, Moskova civarında bulunan ve görülmeye değer tarihi yerlerdendir. Aziz Sergius Teslis Manastırı, Novoierusalim Manastırı ve Yosif Valokolam Manastırı, mimari yapılarının güzelliği açısından eşsizdir. Arhangelskoye, Marfino, Abramtsevo, Suhanovo ve Melihovo başta olmak üzere Moskova civarındaki çiftlikler şairane güzelliğe sahip olmakla beraber aynı zamanda romantiktirler.

“Rusya’nın Altın Halkası”, Moskova’dan kuzeydoğuya giden turistlerin en çok kullandığı hat olmakla beraber Sergiyev Posad, Pereslavl-Zaleski, Rostov Veliki, Yaroslavl, Ugliç, Kostroma, Suzdal, Vladimir gibi eski Rus şehirlerinden geçer. Bu turlarda turistler XII.-XVII. yy.lara ait en ilginç mimari ve tarihi eserleri görmek için sabırsızlanırlar.

Kale ve manastırlara ait duvarlar ve kuleler, beyaz taştan yapılmış kiliseler, ahşap mimari şaheserleri, emsalsiz freskler ve ikonalar… Geçmiş asırların şahitleri olan bu tarihi eserler, Zolotoye Koltso hattındaki şehirlerin arasındaki bağları canlı tutarlar ve genel hatlarıyla Kadim Rusya’nın renk ahenginin hissedilmesini mümkün kılarlar. Zolotoye Koltso hattında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren tarihi ve kültürel eserler bulunur. Bunlar, Aziz Sergius Teslis Manastırı ve Vladimir, Suzdal mimarisinin şaheserleridir.

Zolotoye Koltso hattındaki şehirler eski Rus el sanatı ürünleriyle turistlerin ilgisini çeker. Rostov resimli süs eşyaları, Jostovo resimli tepsileri, Paleh cilalı cevahir kutuları, Gus Hrustalni cam işçilerinin eserleri bunlardan bazılarıdır. Eski ustaların gelenekleri kuşaktan kuşağa aktarılır. Rus kültürü ve sanatıyla ilgilenen herkesin Suzdal’daki “Eski Mimarlık ve Köy Hayatı Müzesi”ni, Plesa’daki Ressam Levitan’ın müzeleştirilmiş evini ve Ugliç’teki “Rus Votkası Kütüphanesi” Müzesini ziyaret etmesi gerekir.

Vladimir Bölgesi’ne ait tarihi ve kültürel eserler, “Maloye Zolotoye Koltso” (Küçük Altın Halka) hattında toplanmıştır. Vladimir ve Suzdal’ın dışında burada, Murom, Gus Hrustalni, Aleksandrov, Yuryev Polski, Bogolubove gibi eski Rus şehirleri de vardır.

Nerl ve Klyazma nehirlerinin birleştiği yerde eski Rus mimarisine ait taştan yapılmış en ünlü eserlerden biri olan “Nerla Pokrov Manastırı” bulunmaktadır.

Kuzey Palmira, Kuzey Venedik, Beyaz Gecelerin Şehri… Görkemli şehir St. Petersburg’dan bahsetmeden olur mu hiç! Rusya’daki şehirlerin içinde belki de en güzeli St. Petersburg’dur.

Kışlık Saray, Donanma Binası’nın göğe uzanan altın kule külahı, Vasilyevski Adası’nın Strelka’sı (adanın doğu ucundaki nokta), İsak ve Kazan Katedralleri, Bakır Atlı, heykeller, Yazlık Saray’ın zarif parmaklığı, Neva’nın kanalları ve geceleri ayrılan kanatları. Ermitaj’ın ve Rus Müzesi’nin zenginlikleri, Marinski Tiyatrosu, unutulmaz Beyaz Geceler. Puşkin ve Dostoyevski’nin, Blok ve Ahmatova’nın Petersburg’u. Bu şehir insanı sonsuza dek büyüleyebilir!

St. Petersburg civarındaki şehirler de büyüleyici bir güzelliğe sahiptir. Tsarskoye Selo’daki (Çar Köyü) saraylar ve parklar, Peterhof’un fıskiyeleri, o meşhur müzik dinletilerinin yapıldığı, “Vals’in Kralı” Johann Strauss’un konser verdiği Pavlovsk’daki park yolu muhteşemdir.    

St. Petersburg’dan kuzey batı bölgesine uzanan ve eski Rus şehirleri Novgorod ve Pskov’u, “Puşkin Dağları” açık hava müzesini ve ayrıca eski kaleleriyle İzborsk, Gdov ve Porhov’u kuşatan turist hattına “Rusya’nın Gümüş Halkası” denir. Bu hattaki eski tarihi ve mimari eserler arasında Novgorod Kalesi, XI.-XV. yy.lardan kalma kiliseleriyle özel bir yer tutar.

St. Petersburg’un kuzeyine doğru uzanan Karelya, tarihi eserlerle dolu zengin bir kültüre sahiptir. Rusya’nın eski halk mimarlığına ait en büyük örnek olan Kiji Mezarlığı, XIV. yy.da Ladoga Gölü’ndeki Valaam adasında kurulan ve Rusya’nın din merkezlerinden biri olan Valaam Manastırı, Karelya’nın en güzel tarihi eserlerindendir.

Spaso Preobrajenski Manastırı’nın bulunduğu Beyaz Deniz’in incisi, Rusya’nın kuzeydeki gururu Solovetski takımadalarının, zengin ve karmaşık bir tarihi vardır. Vologda, Arhangelsk ve Kargopol, Rusya’nın kuzeyinde yer alan ünlü turizm merkezleridir. İçinde XV.-XVIII. yy.lara ait en değerli ikona koleksiyonunun saklandığı Kiril Belozerski Manastırı da çok meşhurdur.

‘Volga Ana’, Rusya’nın büyük bir nehridir. Efsanelerin, destanların, eski şarkıların kahramanı, Rusya’nın ruhunun ve de suretinin ayrılmaz bir parçasıdır. Asırlar boyu kıyılarında kurulan şehirler, zamanla Rusya’nın en büyük kültür merkezlerine dönüşmüştür.

Volga kıyılarını tanımaya genellikle Kostroma’dan başlanır. Kilise mimarisinin incisi olan bu eski Rus şehri, Zolotoye Koltso’nun en önemli turizm merkezlerinden biridir. Oka ile Volga’nın birleştiği yerde bulunan ve çok eski zamanlardan beri tarihi güzelliklerle dolu olan Nijni Novgorod, Rusya’nın en büyük ticaret, bilim ve kültür merkezidir. Çok sayıda sergi ve forumların düzenlendiği her yıl tekrarlanan ünlü fuarı, Nijni Novgorod’un kartvizitidir. Nijni Novgorod, eskiden beri Gorodets nakışı, Hohloma ve Gorodets süslemeleri vb. halk sanatlarıyla ün salmıştır.

Volga kıyılarında bir tane daha çok büyük bir şehir vardır: Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti olan Kazan. Rus ruhu, şehrin tarihinde, Kazan Kalesi gibi mimari eserlerinde ezelden beri Doğu’nun o eşsiz kokusuyla bütünleşmiştir. Günümüzde Kazan, Rusların ve Tatarların milli geleneklerinin bir arada yaşadığı büyük bir kültür merkezidir.

Volga’nın kuzey kıyılarını, Volga’nın eski ticaret şehirleri olan Samara, Saratov ve Ulyanovsk’u (eskiden adı Simbirsk’ti) anmadan geçmek imkânsızdır.

Volgograd ve Astrahan, Volga’nın güney kıyılarındaki büyük şehirlerdir. Önce adı Tsaritsın olan sonra Stalingrad olarak değiştirilen ve en sonunda Volgograd adıyla anılmaya başlayan şehir, 400 asrı aşkın tarihiyle Rusya’nın toplum ve devlet hayatında meydana gelen en önemli olayların merkezinde yer almıştır. Stalingrad’ın muhafızları onuruna Mamayev Kurgan’da kurulan ihtişamlı anıtıyla bu merkezi sahil şehri, mimari ahengi bakımından eşsiz bir güzelliğe sahiptir.

XII. yy.dan beri tanınan Eski Astrahan, Volga’daki gezimizin son durağıdır. Etrafını Volga ve kollarının kuşattığı şehrin tarihi eserlerle dolu kısmı adada bulunmaktadır. Adanın en yüksek tepesinde beyaz taştan inşa edilmiş XVII. yy.dan kalma bir kale bulunmaktadır.

Krasnoyarsk Yöresi, Sibirya’nın kalbi ve coğrafi konumu itibarıyla Rusya’nın merkezidir. Yörenin başkenti fıskiyeleriyle ünlüdür. Sibirya Federal Bölgesi’ndeki şehirlerin içinde Krasnoyarsk’a orijinalliği ve niceliği bakımından eş olan başka bir şehir yoktur.

Sibirya’nın tarihi eserlerinin sergilendiği Yöresel Yurt Bilgisi Müzesi, 2001 yılında Rusya’nın en iyi taşra müzesi seçilmiştir.

Krasnoyarsk’ın kuzeyinde, Yenisey Irmağı’nın aşağısında, 1619 yılında kurulmuş olan Doğu Sibirya’nın en eski şehri Yeniseysk bulunmaktadır. Burada pek çok mimari eser vardır. Daha da kuzeyde küçük bir şehir olan Turuhansk’da, Sibirya’nın en eski Rahip Manastırları’ndan biri görülür. İgark’ta ise ebedi donmuş toprakların altına kurulan ve dünyada bir eşi olmayan Yeraltı Müzesi vardır.

Tuva, coğrafi konumu itibarıyla Asya’nın merkezidir. Eski Şaman gelenekleriyle Budizm gelenekleri burada iç içe yaşar. Bu yöreyi ziyaret edenler Şamanların kamlan törenlerine katılabilir, Şaman hekimliğinin mistik gücüyle tanışabilirler.

Tuva gırtlak sesi, bütün dünyaca bilinir ama bu muhteşem sesleri uçsuz bucaksız bozkırların enginliğine yayılan ve yüksek Sayan Dağı’nın karla örtülü doruklarından gelen yankılarıyla yani bütün orijinalliğiyle ancak Tuva’da dinlenebilir.  

Coğrafi bakımdan Asya’nın merkezi olan Kızıl, başkent Tuva’nın hemen yanında yer almaktadır. Bu şehir, her şeyden önce, Budistlere ait tapınaklarıyla, Asya’nın en büyük müzelerinden biri olan Milli Tuva Müzesi’yle ve de tedavilerin eski Şaman yöntemleriyle yapıldığı eşsiz kliniğiyle ünlüdür.

Dünyanın en derin tatlı su gölü olan Baykal, doğal güzellileriyle bilinir. Baykal Gölü civarında kültürel ve tarihi eserlerle dolu pek çok görülecek yer vardır.

Baykal’ın 70 km. ötesindeki Angara Nehri’nin kıyılarında bulunan İrkutsk, Doğu Sibirya’nın kültür, bilim ve turizm merkezidir. XVII. yy.ın ortasında kurulan şehir, coğrafi konumunun elverişli olması nedeniyle hızla büyüdü. Rusya ve Avrupa’dan Moğolistan’a ve Çin’e giden ticaret yolları buradan geçerdi.

Yöre hayatını derinden etkileyen Dekabristler, XIX. yy.ın ortalarında İrkutsk ve civarında yaşadılar. İrkutsk tarihinde açılan bu sayfa Dekabrist Sergey Volkonski ve Sergey Trubetskoy’nun çiftliklerinin, müzeye dönüştürülerek sergilenmesine vesile olmuştur. Şehirde ağaç oyma mimarisine ait çok ilginç örnekler bulunmaktadır. Eserler, bu eski şehre ayrı bir renk vermektedir.

Baykal’ın güneyine ve doğusuna uzanan; orman, dağ ve bozkırlardan oluşan Buryatya, zengin bir etnik yapıya ve dini tarihe sahiptir. Buryatlar, Sibirya’nın en kalabalık nüfusa sahip olan halklarından biridir ve eskiden beri Şamanist’tirler. Budizm, XVIII. yy.ın başlarında Baykal’ın ardındaki bölgelere kadar girmiştir ve beraberinde Moğolistan ve Tibet halklarının kültürlerini getirmiştir. Buryatya’nın en başta gelen mimari eserlerinden biri, XVIII.-XIX. yy.larda Doğu Sibirya’nın Budizm merkezi olan Gusinozerk şehrindeki Lamaistski Manastırı’dır (tapınak).

Size şimdiye kadar Rusya’daki kültürel ve tarihi eserlerden sadece en başta gelenlerini anlattık. Rusya’nın uçsuz bucaksız enginliklerini, emsalsiz tarihini ve turistik yerlerin büyük bir çoğunluğunu turistler henüz tam olarak keşfedememiştir. Yerli ya da yabancı turistler (Rus vatandaşları ya da herhangi başka bir ülkenin vatandaşları); kısacası merak eden herkes, Rusya’da kendine göre yeni yerler keşfedebilir, hafızalarından silinmeyecek güzelliklerle, sürükleyici maceralara yelken açabilirler.

Moskova

Rusya Federasyonu’nun başkenti olan Moskova; bilim, kültür, turizm ve iş dünyasının merkezidir. Moskova adı tarihte ilk kez 1147’de anılmıştır. Şehrin kurucusu, Suzdal Prensi Yuri Dolgoruki’dir. Moskova’nın bu emsalsiz görünüşünde en iyi yerli ve yabancı mimarların ve sanatçıların büyük emeği vardır. Günümüzde Moskova, dünyanın en güzel başkentlerinden biri olmakla beraber dünya çapında öneme sahip bir kültür merkezidir. Bu şehir, ülkemize gelen yabancı misafirler arasında çok popülerdir. Moskova, Rusya’nın başkentidir. Moskova’nın tarihi, Yuri Dolgoruki’nin, komşusunu bir konu hakkında görüşmek için davet etmesiyle ve bu buluşmanın şerefine Moskova’da “büyük bir ziyafet vermesiyle” ilgili bir efsaneyle başlar. Yuri Dolgoruki Anıtı, merkezdeki meydanlardan birinde bulunmaktadır.

Asırlar önce şehir, yedi tepenin üstüne kurulmuştur. Kremlin’in kulelerinden birinin dikildiği Borovitski Tepesi’nin dışında diğer tepeleri görmek oldukça zordur. Rusya’nın sembolü Kremlin (Yunancadan çevirdiğimizde “Sarp Tepe” anlamına geliyor) ve Kızıl Meydan, Moskova’nın şüphesiz ilk önce görülmesi gereken tarihi yerleridir.

Moskova Kremlini’nin iç içe girmiş kuleleri ve duvarları İtalyan mimarların projelerine göre yapılmıştır. Rus Hükümeti, Kremlin’de çalışmalarını sürdürmektedir bu yüzden turistlerin ancak katedrallerin, en eski Rus müzesi olan Devlet Silahhanesi’nin, eşsiz kıymetli taş ve mücevher koleksiyonlarıyla Devlet Elmas Sergisi’nin bulunduğu bölümlere girmelerine müsaade edilmektedir.

Bir zamanlar Rusya’nın en yüksek yapısı sayılan 81 m. yüksekliğindeki Büyük İvan Çan Kulesi’nin bitişiğinde dünyanın en büyük çanı durmaktadır (Çar Çanı). Çan’ın ağırlığı 202 ton, uzunluğu ise 6,14 m.dir. Çan hiç çalınmamıştır, demiri döküldükten hemen sonra çıkan yangında (1737 yılında), büyük bir parçası kopmuştur. (Parça şimdi Çan’ın yanında durmaktadır). Biraz ötede, XVI. yy. dökme sanatı eseri 40 tonluk Çar Topu yer almaktadır. Çar Topu da hiç kullanılmıştır.

Moskova, kuzeyi ile güneyi arasında 40 km.den fazla, doğusuyla batısı arasında da 30 km.den fazla bir mesafe olan gerçek bir megapoldür. Banliyöleriyle beraber burada 10 milyonu aşkın insan yaşamaktadır. Moskova, dünyadaki en kalabalık nüfusa sahip şehirler sırlamasında beşinci gelmektedir. Turistler de dâhil olmak üzere, Moskova’ya her gün bir milyondan fazla insan gelmektedir. İş dolayısıyla ya da transit geçmek üzere Rusya’nın başkentine gelen insanlar, şehri biraz daha yakından görebilmek için iki, üç gün daha kalmaya çalışmaktadırlar.

Moskova’da 5 havaalanı, 9 demiryolu istasyonu ve 2 nehir terminali bulunmaktadır. Metro hatlarının uzunluğu 200 km.yi aşmaktadır, şu anda mevcut olan istasyon sayısı 160’tır ve buna sürekli yenileri eklenmektedir. Moskova’nın yeraltı sarayları ve salonları yarım asırdan fazla bir zaman önce yapılmıştır ve dünyanın en güzel yeraltı yapılarından biridir. Moskova Metrosu’nun ilk hattı 1935 yılında açılmıştır. Bilhassa “Mayakovskaya” ve ”Komsomolskaya” istasyonlarındaki yeraltı salonları, içlerinde en güzel olanlarıdır.

Moskova Nehri’nin üstünden geçen köprüler ve Yauza, şehri adeta süsler, hele bir de akşamları aydınlatıldıklarında, köprüler adeta bir ışık alevine dönüşür. Lujniki’deki 2 km. uzunluğundaki Metro Köprüsü, içlerinde en uzun olanıdır. Yauza’nın üstünden geçen en küçük köprü kemerinin uzunluğu 20 m.dir. Tek kemerli zarif Kırım Köprüsü, Moskova’nın en güzel köprüsüdür.

Başkentin mimari siluetini 40’lı yılların sonuyla 50’li yılların başında Stalin’in emri üzerine inşa edilen 7 yüksek bina ile de tanıyabiliriz. Bu yedi bina içerisinde en çok bilineni Vorobyevy (Serçe) Tepeleri’ndeki Moskova Devlet Üniversitesi’dir. Diğerleri yani Dışişleri Bakanlığı binası, oteller, iş yerleri ve apartmanların yükseklikleri birbirinden farklıdır. Moskova’nın külahlarla ve heykeltıraşlık sanatıyla bezenmiş göz alıcı gökdelenleri hakkında yapılan değerlendirmeler birbirinden çok farklıdır ama artık Moskova’yı onlarsız düşünmek imkânsızdır.

Başkent Moskova’da 60’dan fazla müze vardır. Bunlar arasında en çok tanınanlar, Kremlin, emsalsiz empresyonist ve modernist koleksiyonlarıyla Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi ve Tretyakov Sanat Galerisi’dir.

Eskiden Moskova’da sayıları 500’e varan Ortodoks Kilisesi bulunmaktaydı. Günümüzde bunlardan sadece 150’si faaliyet göstermektedir, 100 civarında kilise de yeniden yapılmaktadır. Bunların içinde tarihi önem taşıması bakımından ilk sırada gelenler Kızıl Meydan’daki Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali, bütünüyle restore edilen Kurtarıcı İsa Kilisesi ve Novodeviçi Manastırı’dır.

Moskova tiyatroları arasında en meşhur olanı, şüphesiz, Bolşoy’dur. “Rus Klasik Balesi”, her turistik programın vazgeçilmez duraklarındandır. Ülkemize gelen misafirler arasında çok popüler olan bir diğer sanat dalı da sirktir. Şehirdeki sirklerden ikisi, gösterilerine hiç aralık vermeden devam etmektedir.

Moskova’nın en yüksek noktası, Serçe Tepeleri’dir. Burada bulunan gözetleme alanından Moskova Nehri’ni yukardan seyrederek şırıltılarını dinleyebilir, üstü kapalı büyük spor alanı “Lujniki”yi seyredebilirsiniz.

Mihail Gorbaçov’un geçen yüzyılın 90’lı yıllarının başında Perestroyka (Yeniden Yapılanma) devrini başlatmasıyla beraber Moskova, çağdaş bir Avrupa kentine dönüşmeye başlamıştır. Yüzlerce bina yeniden yapılmakta, yeni ticaret, eğlence ve iş merkezleri kurulmakta ve ulaşım ağları örülmektedir.

Her yıl Moskova’da yeni gece kulüpleri, casinolar ve onlarca restoran açılmaktadır. Her büyük başkentte olduğu gibi burada da her ülkenin mutfağını bulmak mümkündür.

Moskova ve civarında, görülmeye değer çok sayıda çiftlik vardır. Kolomenskoye, Kuskovo, Ostankino ve Arhangelskoye, bunlardan sadece birkaçıdır. Moskova’da Zolotoye Koltso hattında bulunan ve büyük ilgi gören eski Rus şehirlerine turlar düzenlenir.

1. Rusya’nın sembolü olan Kremlin, Moskova’nın en eski yapısıdır. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın konağı Kremlin’dedir. Kremlin pek çok kez restore edilmiştir. Kırmızı tuğlalarla örülü kule ve duvarları,   XV. yy.da yapılmıştır.

2. Moskova’nın en eski Katedral Meydanı, Kremlin’in merkezidir. Kremlin Katedralleri (Başmelek Katedrali, Meryem’e Müjde Katedrali, Çarların ve İmparatorların Taç Giyme Törenleri’nin düzenlendiği Uspenski Katedralleri) bu meydanda bulunmaktadır. Meydan da adını onlardan almıştır. Meydanda katedrallerin dışında ayrıca 1508’de yapılan altın başlı Büyük İvan Çanı ve adını ön cephesindeki hudutlardan alan, 1491’de inşa edilen Fasetalı Saray bulunmaktadır. Kremlin’in bu bölümünde merasim törenleri düzenlenir, yabancı ülkelerden gelen Büyükelçiler kabul edilirdi.

3. Projesini Konstantin Tan’ın çizdiği Büyük Kremlin Sarayı, 1849’da inşa edildi. İçinde İmparator ailesine ait odalar, muhteşem mobilyalarla döşeli kabul salonları, kristal ve porselen ev eşyaları bulunuyordu.

4. Büyük Kremlin Sarayı’nın en önemli salonu olan Georgiyev’de halen kabuller yapılmakta, Devlet Başkanı devlet nişanlarını burada vermektedir.

5. Kızıl Meydan, Moskova’nın ana meydanıdır. Burada resmi geçitler ve merasim törenleri yapılır. XV. yy.da ortaya çıkmıştır. Eski devirlerde en önemli buyruklar Kızıl Meydan’da verilirdi, Çar ve Patrikler halka buradan seslenirdi. Konstrüktivizm tarzındaki basamaklı bir binadan oluşan Lenin’in Mozolesi (Mimarı: Şçusev, Yıl: 1924) ve Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali de buradadır. Son zamanlarda Kızıl Meydan, dünyaca ünlü sanatçıların konser verdikleri bir yer olarak da kullanılmaya başladı. Luciano Pavarotti, Plasido Domingo, Mstislav Postropoviç ve Paul McCartney burada sahne almıştır.

6. Kremlin’deki Çar Topu, topçuluk ve dökme sanatına ait eski bir Rus eseridir. Bu, dünyadaki en büyük çaplı toptur. Tophane Avlusu’nun ustası Andrey Çohov, 1586’da topu bronzla şekillendirdi. Topun uzunluğu 5,34 m., çapı 890mm., namlu kalınlığı 15 cm., ağırlığı 40 tondur. Top, XVI.-XVII. yy.larda Kremlin’i korumak amacıyla Kitay Gorod’daki Spaski kapısının önüne koyuldu ve Moskova Nehri üzerinden taşındı fakat Çar Topu hiç kullanılmadı. Topun yanında duran dökme demirden çekirdeği ve dekoratif top arabası 1835’de yapıldı.

 

7. Kremlin’de, bir zamanlar Rusya’nın en yüksek binası olan 81 m.lik Büyük İvan Çan Kulesi’nin yanında dünyanın en büyük çanı (Çar Çanı) bulunmaktadır. Ağırlığı 202 ton, uzunluğu ise 6,14 m.dir. Çan da hiç çalınmamıştır, demiri döküldükten hemen sonra çıkan yangında (1737 yılında), büyük bir parçası kopmuştur. (Parça şimdi Çan’ın yanında durmaktadır.)

8. Moskova’nın simgesi olan Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali, Kızıl Meydan’da bulunmaktadır. Mimar Barma ve Postnikov tarafından 1555–1561 yıllarında Kazan Hanlığı üzerine kazanılan zaferin şerefine inşa edilmiştir. Birbirinden bağımsız duran kilise kuleleri, Kazan seferinin en önemli olaylarını sembolize etmektedir. Katedralin zarif görünüşü, XVII. yy.ın ikinci yarısında biraz değiştirildikten, yani bazı yerleri yeniden inşa edilip resimlerle süslendikten sonra son şeklini almıştır. Bir efsaneye göre, Çar’ın emri üzerine mimar Barma ve Postnikov’un gözlerine bir daha buna benzer bir harika yapamasınlar diye mil çekilmiştir. 1936’da Stalin’in silah arkadaşı Lazar Kaganoviç, Pokrov Katedrali’nin yıkılmasını önermiştir. Anlatılanlara göre, Lazar Kaganoviç, Kızıl Meydan ve yanında sökülüp takılabilir Pokrov Katedrali olan bir maket hazırlayıp Stalin’e getirir. Katedralin, gösterilerin yapılmasına nasıl engel olduğunu ve otomobil trafiğini çok sıkıştırdığını gösterip: “Ama eğer onu kaldırsak” diyerek Katedrali Meydan’dan söküp atar. Stalin bakar, biraz düşünür ve şöyle der:”Lazar, onu yerine koy!”

9. Lenin’in Mozolesi, Kızıl Meydan’daki anıt mezardır. Vladimir Lenin’in naaşı, Traurni Salonu’nda kristal bir tabutun içinde durmaktadır. Anıt mezar, ilk önce ahşaptan yapılmıştı. Şimdi gördüğümüz Mozole, 1930’da mimar Aleksandr Şçusev’in projesine göre konstrüktivizm tarzında labrador ve granitten yapılmıştır. Mozole’nin girişinin üstünde, 70 yıldır Devlet Başkanları’nın resmi geçit ve merasim törenlerinde çıktıkları kürsü bulunmaktadır.

10. Bolşoy Tiyatrosu, Milan’daki “La Skala” ve Paris’teki “Grand Opera” gibi dünyanın en meşhur tiyatrolarından biridir. Projesini Mimar Bove’nın çizdiği bina, 1825 yılında yapılmıştır. Alınlıktaki heykel (“Apollon Güneş Arabasında” Heykeli), heykeltıraş Pyotr Klodt tarafından yapılmıştır. Ses sanatçıları Fyodor Şalyapin, Sergey Lemeşev, Galina Vişnevskaya, İrina Arhipova; bale artistleri Galina Ulanova, Maya Plisetskaya, Mihail Barışnikov, Vladimir Vasilyev ve Maris Liepa bu tiyatroda sahne almıştır. Bolşoy Tiyatrosu’nun yut dışı turneleri, daima kapalı gişe oynar.

11. Benzeri olmayan bir geçmişe sahip Kurtarıcı İsa Kilisesi, muazzam bir mimari eserdir. Mimar Konstantin Ton’un projelendirdiği eser, 1883 yılında Rus-Bizans tarzında yapılmıştı. Halka bağışlanan Kilise’nin iç mekânlarını ünlü Rus ressam ve heykeltıraşlar yapmıştı. 1931’de Stalin’in özel emri üzerine, Kilise tahrip edildi. Onun bulunduğu yere muazzam bir Sovyet Sarayı inşa edilecekti ama sarayın yapımı için açılan çukura 1958’de üstü açık havuz “Moskova” inşa edildi. 1994 yılında Kilise’nin tekrar yapılmasına karar verildi. Bina, eski fotoğraflara, resimlere ve krokilere göre modern teknolojiler kullanılarak yeniden kuruldu. XIX. yy.da inşasının 45 yıl sürdüğü Kilise, XX. yy.ın sonunda sadece altı ayda yeniden inşa edildi. 19 Ağustos 2000 tarihinde Kilise ışıklandırıldı.      

12. Novodeviçi Manastırı, Prens Vasili tarafından 1524’de Smolensk’in ele geçirilmesi anısına kurulmuştur. XVI.-XVII. yy.da Çar ailesinden ve asil Boyar soyundan gelme kadınlar burada manastıra kapanmıştır. Manastır’ın en büyük katedrali olan Smolenski Katedrali, 1524–1525 yılları arasında Kremlin’deki Uslenski Katedrali örnek alınarak yapılmıştır. Manastır’ın bir bölümü olan Novodeviçi Anıt Mezarlığı’nda ünlü Rus vatandaşları sonsuz yolculuklarına uğurlanmıştır.

13. Tretyakov Galerisi, IX.-X. yy.a ait Rus güzel sanatlarının sergilendiği milli bir müzedir. Müzeye, kurucusu olan bilim ve sanat koruyucusu, ünlü tüccar Pavel Tretyakov’un soyadı verilmiştir. Tretyakov, 1892 yılında koleksiyonlarını Moskova’ya armağan olarak bu müzeye vermiştir. O dönemlerde koleksiyon, resim sanatında demokratikliği savunan “gezgin” ressamların tablolarından oluşuyordu. Müzede, Andrey Rublev’in “İkona”sı, “İsa’nın İnsanlara Görünüşü” adlı muazzam yapıt, İlya Repin’in “Korkunç İvan ve Oğlu İvan” adlı tablosu, Surikov’un eserleri, Maleviç, Podçenko, Larionov, Gonçarov vb. sanatçıların avangart tabloları yer almaktadır.

14. Moskova’nın yüksek binaları yani 26–32 katlı 7 bina, aynı mimari tarzda inşa edilen tek tip şehir modeli düşüncesiyle yola çıkılarak geçen yüzyılın 40’lı yıllarının sonu ile 50’li yıllarının başı arasında kurulmuştur. Bu binalar; Moskova Üniversitesi, Dışişleri Bakanlığı, “Leningrad” ve ”Ukrayna” otelleri, Kızıl Kapı Meydanı’ndaki devlet yönetimine ait binalar ve Kotelniçeski Rıhtımı ile Sadov Kudrinski Meydanı’ndaki apartmanlardır. Lenin Dağları üzerine kurulmuş olan 238 m. yüksekliğindeki Moskova Devlet Üniversitesi,   bu binaların içinde en çok bilinendir.

15. “İşçi adam ve Köylü Kadın”, 1937’de Vera Muhina tarafından Paris’teki Uluslararası Sergi’de Sovyet pavyonu için kurulan heykel grubudur. Rusya Sergi Merkezi’nin kuzey girişinin önünde kurulmuştur. Paslanmaz çelikten yapılmıştır. 25 m. yüksekliğindedir. Sosyalist realizmin gerçek eseri olan bu heykelde, köylü sınıfla işçi sınıfın birliği bir imaj şeklinde tasvir edilmiştir. İşçi adam ve köylü kadın ellerinde tuttukları Sovyet Devlet’in sembolü olan orak ve çekici iyice yukarı kaldırmışlar. M.Ö. V. yy.a ait bir heykel grubu, bu abidenin bir örneğidir. “Harmodius ve Aristogiton”. Heykel şimdi restore edilmektedir.  

16. Ostankino Televizyon Kulesi (Yüksekliği: 539 m., Toronto’daki Televizyon Kulesi’nin yüksekliği: 555m.), yüksekliği bakımından dünyadaki ikici binadır. 1967’de Moskova’da yapılmıştır. Proje mühendisi Nikolay Nikitin’dir. Teknik hizmetler veren Kule’de ayrıca bir teftiş alanı ve Kule’nin ekseni etrafında yavaş yavaş dönen bir halka görünümündeki “Yedinci Gök” adlı restoran vardır. Böylece restorana gelen müşteriler yemeklerini yerken bir taraftan da Moskova’nın kuzeyini seyredebilirler. 2000 yılında Kule’de yangın çıkmıştır. Tamir ve rekonstrüksiyon çalışmalarının ardından Kule’nin 562 m. ye varacağı ve böylece dünyanın en yüksek kulesi olacağı tahmin edilmektedir.

17. Moskova Metrosu, haklı olarak bir mimari eser sayılmaktadır. Metroyu Moskova’nın en iyi mimarları şekillendirmiştir. “Kızıl Kapı”, “Sokolniki” ve “Mayakovskaya” istasyonları, Brüksel ve Paris’te yapılan uluslararası sergilerde Grand Prix’ye (Büyük Ödül) layık görülmüştür. İlk istasyonların yapımına, devrim öncesi Rusyası’ndaki Çar Sarayları’nın inşasında harcanan miktardan daha fazla mermer harcanmıştır. Büyük Vatan Savaşı zamanında metro, sığınak olarak kullanılmıştır. Bugün Moskova Metrosu’ndaki 11 hat üzerinde 160’dan fazla istasyon vardır. Halk kullanımına açık hatlardan başka, güya hükümet binalarını şehrin kenarında bulunan mistik bir yeraltı şehriyle birleştiren esrarengiz bir metro (II. Metro) daha varmış.

18. “Lujniki”, Moskova’nın en büyük yapısıdır. Geçen asrın 50’li yıllarının ortasında kurulan bu muazzam spor kompleksi, 1980 yılında Olimpiyat Oyunları’nın yapıldığı merkez olmuştur. Olimpiyat tılsımı olan 8 m. boyundaki Mişa adlı ayı yavrusu, buradan göklere uçurulmuştur. 180 hektarlık bir arazi üzerine kurulmuş olan “Lujniki”’de 140 spor tesisi vardır: Spor sarayı, Büyük ve Küçük Saha, 11 Futbol Sahası, 26 Spor Salonu, 3 Artistik Patinaj Pisti ve daha birçok üstü açık spor alanı.

   

19. Abrat, Moskova’daki en eski sokaklardan birisidir. XIV.- XV. yy.larda ortaya çıkmıştır. Adı, “şehir civarı”, “varoş” anlamına gelen Arapça “Rabad”dan gelir. Abrat kelimesinin daha geniş bir anlamı daha vardır. Moskovalıların çoğu için bu sokak, “Moskova Ruhu”nu muhafaza eden bitişikteki ara sokaklar ve avlular anlamına gelir. Değişik dönemlerde Arbat’ta ünlü Rus yazarlar, ressamlar ve sanatçılar yaşamıştır. 53 No.lu apartmanda bulunan müze, aslında bir zamanlar “Puşkin’in Arbat’taki Dairesi” idi. Burada yazar, genç karısıyla üç mutlu ay geçirmiştir. Geçen yüzyılın 80’li yıllarının ortasında Arbat, taş kaldırımları, çimenleri ve süs lambalarıyla sadece yayalara ait bir yol olarak kullanılmıştır. Artık Abrat, turistler arasında Kızıl Meydan kadar popüler bir yer haline gelmiştir. Burada hediyelik eşyalar, Rus el sanatını yansıtan mamuller satılmakta, sokak müzisyenleri müzik yapmakta, ressamlar portreler çizmektedirler.

20. Kuskovo, müze haline dönüşmüş Kont Şeremetevler’in çiftliğidir. Çiftlikteki saray ve bahçeler, toprak kölesi mimarlar Argunov, Mironov ve Dikuşin tarafından Mimar Blank’ın da katılımıyla XVIII. yy.ın 40-70’li yılarında yapılmıştır. Yapılar arasıda Saray, “Grotto” pavyonu, “İtalya” ve ”Hollanda” villaları, “Oranjereya” ve ”Ermitaj” günümüze kadar muhafaza edilmiştir.

21. Kolomenskoye, Moskova Nehri’nin yüksek bir kıyısı üzerine kurulmuş, XVI.-XVII. yy.lara ait Büyük Preslik ve Çarlık çiftliğidir. Kolomenskoye’nin görülmeye değer en güzel yeri, taştan yapılmış ilk kiliselerden biri olan çadır çatılı Miraç Kilisesi’dir (1532). Kolomenskoye’de ayrıca İsa’nın Göğe Yükselişi Kilisesi (XVI. yy.), Aziz George Çan Kulesi (XV. yy.), Kazan kilisesi (XVII. yy.) vb. vardır. Kolomenskoye, içerisinde Diyakov şehir harabeleri ve Rus ahşap mimari eserlerinin de bulunduğu bir açık hava müzesi olarak varlığını sürdürmektedir.

 

Moskova’nın Etrafı

Moskova’ya yaklaşık 200–300 km. uzaklıkta bulunan bu topraklar, net bir sınırı olmayan, tarihi gelişimini Moskova Bölgesi’nin dışında tamamlamış bir bölgedir. Burası Rusya’nın kalbidir, Rus toprakları buradan doğmuştur. XIV. yy.da bu bölgede küçük bir Moskova Prensliği vardı. Topraklarına sürekli yenilerini katarak zaman içinde büyüdü, kök saldı ve sonunda güçlü Rus Devleti’ne dönüştü.

Çiftlikler, manastırlar, sanat müzeleri, tarihi ve edebi müzeler, tarihleri asılar öncesine dayanan küçük şehirler, çok sayıda sanatoryum ve dinlenme evi; bütün bunlar turistleri ve tatil yapmak isteyen insanları bu topraklara çekmektedir. Moskova etrafındaki bu yerleri arabayla gezmek en güzelidir. Başkentte olduğu gibi bu bölgenin yapısı da ışık demetlerinden oluşan bir halkayı andırır. Moskova’dan saçılan ışınlardan çıkmış şoseler iç içe geçmiş iki halka şeklini alır. Önceleri askeri alan olması nedeniyle büyük önem taşıyan ve hatta haritalarda bile gösterilmeyen “Hava Sahası” da işte burada bulunur. Moskova’dan birkaç kilometre ötede yol boyunca bir sürü pazar ve ticaret kompleksi vardır. Sonra karşınıza eskiden beri hüzünlü “yol” türkülerine konu olmuş, şair ve ressamlara ilham kaynağı olmuş ormanlar ve tarlalar, köyler, küçük kiliseler çıkar.

Moskova’nın etrafındaki bu topraklar Belçika, Hollanda ya da Lüksemburg’dan çok daha büyük bir alan kaplar. Bahar bu bölgenin güneyine, kuzeyine kıyasla iki hafta daha önce gelir, ağaçlar çiçek açar ve ilk yemişlerini verirler.

Bu bölgede onlarca şehir vardır. En eski olanları, Volokolamsk, Dmitrov, Mojaysk, Zaraysk, Kolomna, Serpuhov, Zvenigorod, Sergiyev Posad‘dır. Bu şehirlerden birkaçında eski yapılar, tapınaklar, kaleler ve manastırlar bulunmaktadır. Turistlerin en çok uğradığı şehir, turistik “Zolotoye Koltso” hattına giren ve Rusya’nın Ortodoksluk merkezi sayılan Aziz Sergius Teslis Manastırı’nın bulunduğu Sergiyev Posad’dır.

Moskova etrafında bulunan bu bölgedeki el sanatları ustalarının ürünleri dünyaya nam salmıştır. Buraya gelen turistler,  beyaz ve mavi renklerle yapılmış Gjel seramiklerini, Sergiyev Posad’da yapılmış Matriyoşkaları, Jostovo tepsilerini, Pavlovski Posad şalını ya da Fedoskin parlak cevahir kutusunu almaya can atarlar.  

Moskova civarında bulunan XVIII.-XIX. yy.lara ait Asilzade Çiftliği, sadece muhteşem bir bahçe içinde yer alan bir malikâneden ibaret değildir. Burası ünlü ressamların, yazarların, müzisyenlerin, sanatçıların yaşadığı ya da geldiği bir çiftliktir. Burada bulunan çiftliklerden bazıları şimdi müzeye dönüştürülmüştür: Abramtsevo, Melihovo, Muranovo, Şahmatovo, Polenovo ve tabiî ki büyük Lev Tolstoy’un yıllar boyunca o muhteşem eserlerini yarattığı, “Anna Karenina” ile ”Savaş ve Barış”ı kaleme aldığı Yasnaya Polyana.

Bu topraklar, çok sayıda şiddetli meydan muharebesine sahne olmuştur. Bu muharebelerin olduğu yerlerde şimdi müzeler bulunmaktadır. Moğol ve Tatar askeri kuvvetlerinin bozguna uğratıldığı Kulikovo, Rus askeri güçlerinin Napolyon’a karşı savaştığı en ağır muharebelerin şerefine kurulan tarihi Borodino Açık Hava Panorama Müzesi, Dubosekovo İstasyonu’nun yanındaki anıt müze (1941 Moskova Muharebesi anıtı da buradadır) burada bulunmaktadır.

Halen devasa inşaatların yapıldığı Moskova’nın kendine has bu değişken ruhu, Moskova civarını da ele geçirmiştir. Yeni yollar ve oteller yapılmakta, eskileri onarılmakta, kiliseler ve mimari yapıtlar yeniden elden geçirilmektedir. Sayıları her yıl daha da çoğalan sanatoryumlar, turistik merkezler ve dinlenme evleri, dünya standartlarına uygun olarak yapılanmaktadır. İş merkezleri, en son çıkan tıp aletleri, en yeni tedavi yöntemleri, golf sahaları ve aqua parklar, Moskova civarındaki bölgelerde de bulunmaktadır. Tatilini değişik spor dallarıyla uğraşarak geçirmeyi sevenler buraya gelmektedir çünkü burada atlı spordan tutun da delta kanat uçuşuna, planörcülüğe, paraşütle atlamaya kadar pek çok değişik spor yapılabilir. Moskova’nın kuzeyinde bulunan Yahroma bölgesi, en popüler kayak merkezlerindendir. Şukolovo Köyü’nde spor yapmaya elverişli “Volen” Parkı ve “Stepanovo”, “Soroçanı” Spor Tesisleri bulunur. Dağ sporlarını çok seven Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin de yukarda bahsedilen kayak merkezine gelmektedir.

Rusya’yı anlamak, doğal güzelliklerini içinizde hissetmek, tarihi ve kültürüyle tanışmak için büyük olayların, büyük insanların hatıralarıyla dolu bu eski topraklara mutlaka gelmeniz gerekir.

1. Moskova etrafındaki toprakların da kendine has bir “Versailles’i”, yani Arhangelskoye çiftliği vardır. Bu çiftliğin sahibi olan Prens Nikolay Yusupov, XIX. yy.ın başında buraya en zarif sanat koleksiyonlarını koymuştur. Günümüzde bu eserlerin çoğu Büyük Saray’da bulunmaktadır. Dikili taşlar, yüzyıllık ıhlamur ağaçları,   Başmelek Mihail Kilisesi, muhteşem bir dekoru olan eski Grozni Tiyatrosu, Arhangelskoye’nin gururudur. Rus hükümdarları ve büyük şair Aleksandr Puşkin, bu köşkte misafir olarak ağırlanırlardı. Arhangelskoye’de bir hayaletin dolaştığı söylenir. Vakitsiz ölen Prens Yusupov’un hayaleti, geceleri mezarının üstünde dolaşırmış.

Sovyet iktidarının ilk yıllarından beri bu çiftlik, Savunma Bakanlığı’na aitti. Kızıl Ordu’nun kurucusu Lev Trotçki ve diğer kumandanlar burada dinlenmekten hoşlanırlardı.

2. XVII. yy.da Rus Patriği Nikon, Kudüs kilisesine tıpatıp benzeyen bir kilise (Yeniden Doğuş Kilisesi, bu kilisenin bir kopyasıdır) ve Gefsiman Bahçesi ile Moskova dolaylarındaki Aziz Toprak’ı yeniden yaratma niyetindeydi. Eski Kudüs Kilisesi’ne benzeyen Novoierusalim (Yeni Kudüs) Manastırı, içinde kaynaklarla suni göller olan büyük bir bahçe yapıldı. Bu büyük bahçedeki ahşap mimari müzesi gezmek isteyenlere açıktır. Bu müzeye Moskova civarından ahşap kilse, köy çiftliği, şapel ve değirmen getirilmiştir.

3. Rusya’nın dini kültür merkezlerinden biri olan Uspenski Yosif Volokolamski (Volotski) Rahip Manastırı, XV. yy.da kurulmuştur, daha sonraları yeniden inşa edilmiştir. Önünde minyatürü duran Kutsal Kapı XVII. yy.a aittir. Günümüzde de faaliyet gösteren Manastır’da, 1000’i aşkın el yazmasının bulunduğu çok zengin bir kütüphane, kiliseye ait eşyalardan oluşan koleksiyonlar, İncil ve eski Rus dikişleri bulunmaktadır. Ana katedral duvarlarındaki resimler yeniden kurma aşamasında Paleh’li ustalar tarafından yapılmıştır.

4. Abramtsevo, Moskova Bölgesi’ndeki Sergiyev Posad şehrine yakın bir mesafede bulunan bir çiftliktir. 1870’den beri ünlü bilim ve sanat koruyucusu sanayici Savva Mamontov’a aitti. Mamontov, bu çiftlikte pek çok Rus ressamı misafir etmiştir ve onların çizdiği proje üzerine “Terem” (Rus tarzında), bir kilise, “Direkler üzerindeki tavukayaklı ev” (Rus masallarındaki yaşlı cadı Baba Yaga’nın evi) yapılmıştır. Yine burada mükemmel ağaç oymaları ve majolika yapılmıştır. Rusya’da yaşayan herkesin bildiği “Küçük Kız ve Şeftalileri” (Mamontov’un kızı Valentina Serova’ya ait) ve Rus masallarının kahramanı, göl kıyısında oturup üzülen yalınayaklı köylü kız “Alyonuşka” (Ressam Viktor Vasnetsov), Abramtsevo’da yazılan filmlerdendir. 1918’den sonra çiftlikte bir müze açılmıştır.

5. Moskova’nın 124 km. batısında bulunan meşhur Borodino köyü. Bu köyün etrafında, Borodino tarlası vardır. Ruslar 7 Eylül 1812 tarihinde bu topraklarda, Napolyon ordusuyla savaşmıştır. 1812’deki Büyük Vatan savaşı’nı pek çok bakımdan sona erdiren Borodino Savaşı için Napolyon, “Yaptığım savaşlar içinde en feci olanıydı” demiştir. İki taraf toplam 80 bin civarında kayıp vermiştir.

Günümüzde bu yerler de tarihi açık hava müzesi olarak kullanılmaktadır. Her yıl 7 Eylül’de burada bayramlar yapılır, festivaller düzenlenir, Borodino Savaşı’ndan sahneler canlandırılır, süvari geçitler izlenir ve askeri orkestralar konser verir. Bu bayramlara yerli ve yabancı savaş tarihi dernekleri katılır.

6. Moskova’ya 40 km. uzaklıkta, Dmitri Şose’sinde etrafını yabani otların bürüdüğü büyük bir bahçe ile tipik bir asilzade malikânesi olan “Marfino”nun bulunduğu romantik bir yer vardır. Malikâne’nin önündeki yapay gölün üzerine inşa edilen köprü, İngiliz şatolarını hatırlatan tarzda yapılmıştır. Ziyaretçileri kapıda beyaz taştan yapılmış grifonlar karşılar, ağaçların arasından kenarda duran kameriyeler ve çiftliğe ait iki XVIII. yy. kilisesi görülür.

7. Zvenigorod, tipik bir taşra şehridir. Oymalı pervazlarıyla ahşap evlerin etrafını bahçeler, bostanlar, eski taş yapılar, kiliseler ve müzeler çevirmiştir. Biraz ötede bir manastır vardır. Anton Çehov bir dönem Zvenigorod’daki şehir hastanesinde doktorluk yapmıştır. Bütün bunların dışında turistleri, özellikle de Fransızları buraya çeken şey, aslında bir efsanedir. 1812 yılında yani savaş zamanında, Napolyon’un üvey oğlu Prens Eugène, Zvenigorod civarında bulunan Savvino Storojeski Manastırı’nda bir gece konaklamış. Rüyasında yaşlı bir kadın ona kutsal Rus topraklarını lekelememesini emretmiş, emrine itaat ederse gideceği yere sağ salim varabileceğini, soyunun da bundan böyle Rusya’da yaşayacağını söylemiş. Gerçekten de öyle oldu. Rus çarı’nın kızıyla evlendi, böylece Beauharnais de Rusya’ya yerleşmiş oldu.

8. Yüz yılı aşkın bir zaman önce Moskova dolaylarındaki bu çiftlikte ünlü Rus yazar Anton Çehov yaşardı. Yazar, “Martı” adlı eserini burada yazmıştı. Masallardaki şatoları andıran merdivenli evin döşemeleri eski hali değiştirilmeden muhafaza edilmiştir. Yerdeki küçük halı ahşap döşemenin gıcırtısını biraz olsun azaltmaktadır. Öyle ki, baktığınızda sanki evde oturanların bir iki dakikalığına dışarı çıkmış, birazdan dönecekmiş olduğunu sanırsınız. Çiftliğin bahçesinde, bir zamanlar çalındığında ev halkının yemek için masaya toplandığı çan vardır. Burada ayrıca, bir gölet, Rus peyzaj ressamı Levitan’ın bir yapıtı, iki tarafı ağaçlarla kaplı romantik patika, patikanın kenarında da yeni yetişen bir karaağaç vardır. Ağaçların üstüne yuva yapmış sığırcıklar bile Çehov zamanından kalmadır. Yazarın hayattayken yaptığı gibi güzelim çiçekliklere hala çiçekler dikilmektedir. Mehlivo, Çehov devrinin ruhunu hep içinde saklamıştır.

9. Moskova civarındaki Serpuhov’dan 12 km. uzakta, vahşi Avrupa öküzlerinin bir türü olan Avrupa bizonlarının yaşadığı Rusya’daki birkaç yerden biri bulunmaktadır. XX. yy.ın başına doğru nesli tükenen bu hayvanlara sadece hayvanat bahçesinde rastlanırdı. Rusya’da bu tür kuzey Kafkasya’da ve burada yani Prioks Açık Hava Müzesi’nde yeniden canlanmaktadır. Burada Avrupa bizonunun dışında, benekli geyikler, Rus desmanı, kunduzlar ve türleri nadir olan kuşları görmek mümkündür. Park dışındaki doğal alan taraçalarla Volga’nın en büyük koluna, Oka Nehri’ne uzanır. Nehrin kenarında iğne yapraklı ağaçların yerini bozkırda yetişen bitki toplulukları alır.

10. Eski Rus mimarisinin muhteşem örnekleri olan Moskova civarındaki en eski manastırlar Vısotski Zaçatyevski Rahip Manastırı ve Vladıçni Vvedenski Rahibe Manastırı, sevimli bir taşra şehri olan Serpuhov’u süsler. Bu küçük şehir, Rus tarihini ve kültürünü yansıtan eserlerle doludur. Beyaz taşlardan örülmüş kalenin kalıntıları, eski Posad kiliseleri çok şey ifade eder. Serpuhov ayrıca, burada koyun yününden üretilen Jakkard battaniyeleriyle meşhurdur.

11. Büyük Rus yazar Lev Tolstoy’un müzeye dönüştürülmüş çiftliği Moskova’nın güneyindeki Tula Bölgesi’nde bulunmaktadır. Yazar bu topraklarda doğmuş ve yaklaşık 60 yılını burada geçirmiştir. Yıllar sonra da yine burada defnedilmiştir.

Yasnaya Polyana’da “Savaş ve Barış” ve ”Anna Karenina” adlı eserlerini kaleme almıştır. Tolstoy köylü çocuklara burada ders vermiş, pedagoji dergisi çıkarmış ve tarlada çalışmıştır. XIX. yy.ın sonunda Yasnaya Polyana,  Rus aydın sınıfın bir nevi manevi merkezi haline gelmiştir. “Büyük İhtiyar Adam”la görüşebilmek için ünlü ressamlar, yazarlar, bestekârlar ve Tolstoy’un felsefi öğretisini devam ettirenler buraya gelirlerdi. 

12. Moskova’dan 200 km. uzakta olan bu şehir eskiden beri silahlardan semaver yapımına kadar geniş bir yelpaze oluşturan maden işlemeciliğiyle meşhurdur. Tula’nın tarihi yerleri arasında şüphesiz daha I. Petro yıllarında kurulmuş olan Silah Müzesi de vardır. Dünyanın hiçbir yerinde bu müzenin bir benzeri daha yoktur. Müzede oklu yaylardan tutun da en modern atıcılık silahlarına kadar bir insanın sahip olabileceği bütün silahlar sergilenmektedir.

Pryanik sanatı Tula’da çok eskilerden beri mevcudiyet göstermektedir. Özel bir biçimde pişirilen Tula pryanikleri, hem lezzetli hem de güzeldirler.

Tula’da armonika yapımı XIX. yy.da başlamıştır ve o günden itibaren Tula armonikaları bütün Rusya’yı dolaşmıştır. Yerli ustalar yabancı ülkelerde üretilen armonikaları geliştirmekle kalmamış, Rus halk enstrümanlarından oluşan hiçbir orkestranın onsuz yapamadığı modern armonikanın ilk örneğini, yani kendi ürünleri olan yeni bir enstrüman yaratmıştırlar.

13. Kulikovo tarlası, Moskova’dan 250 km. uzaklıktaki Tula Bölgesi’nde bulunan tarihi Açık Hava Müzesi’dir. 1380 yılının sonbaharında Don ile Nepriyadva’yı bağlayan kavşağın yanındaki büyük tarlada Rus birlikleriyle (drujinalarıyla) Altınordu askeri kuvvetleri arasında büyük bir muharebe yaşanmıştır. Bu olayın akabinde Rusya’nın yaklaşık 100 yıl Moğol-Tatar boyunduruğu altında yaşamış olmasına rağmen; Kulikovo Tarlası’nda kazanılan zafer, Rusların yabancı boyunduruğuna karşı savaşırken ne kadar güçlü olduklarını idrak etmeleri bakımından büyük rol oynamıştır. Rus birliklerinin başındaki Prens Dimitri Donskoy, gerçek bir kahramandır. Rus ressamlarının, yazarlarının, şairlerinin ve bestekârlarının eserlerinin çoğu bu olayı konu almıştır. 

14. Moskova’nın kuzeyinden 70 km. uzakta olan Sergiyev Posad şehrinde eski Rus mimarisine ait bir eser olan Rus Ortodokslarının Merkezi Aziz Sergius Teslis Manastırı bulunmaktadır. XIV. yy.ın 30-40’lı yıllarında Sergiyev Padonejski tarafından kurulmuştur. Rusya’nın din filozoflarından Pavel Florenski şöyle yazmıştır: “Bu manastır, Rusya’nın tamamının sanatsal bir portresidir. Başka bir yerle kıyaslarken onu sadece bir fotoğraf karesi olarak değerlendirmek haksızlık olur… Burası sadece estetik bir yer değil, aynı zamanda tarihin ve milli ruhun hissedildiği bir yerdir.”

Manastır’ın etrafındaki ilk taş bina Teslis Katedrali’dir (1423). İçinde eski Rus resim sanatının en nadir koleksiyonuyla XV. yy.a ait bir ikonostas vardır. Önceden burada 1929’da Tretyakov Galerisi’ne verilmiş olan Andrey Rublov’un dünyaca ünlü “Teslis”i bulunuyordu. İkonostas’da onun için ayrılan yere bir taklidi konuldu.

Manastır’ın ana kısmında, şekliyle Moskova Kremlini’ndeki Katedral’i andıran ama boyut olarak ondan biraz fazla olan Yeniden Doğuş Katedrali bulunur (1585).

15. Aziz Rus Sergey Radonejski’nin çocukluk yılları Sergiyev Posad’ın yakınındaki bu küçük köyde geçmiştir. Ressam Mihail Nesterov’un “Varfolomey’e Görme Gücü” adlı tablosunda etrafın manzarasını da görebilirsiniz. Bu tabloda ileride Aziz Sergius teslis Manastırı’nı kuracak kişi olan küçük bir çoban tasvir edilmiştir. O zamanlarda Radonej, başka bir Prensliğin başkentiydi. Büyük Prens II. Vasili, 1446’da buradaki ahşap kalede Dimitri Şemyak’ın amcasının oğlu tarafından esir alındı ve gözlerine mil çekildi. Bu olaydan dolayı da ona “Karanlık” lakabı verildi.

16. Kolomna şehri, eski mimarinin, dini anıtların, kale kuleleri ve duvarlarının ilk zamanki haliyle muhafaza edilmiş kalıntılarının bulunduğu geniş ormanlık alandır. Buradaki dolaşmak, sizi kâh eski Rusya’nın şairane dünyasına; kâh XIX. yy.ın ticaret yıllarına götürür. 

17. Moskova’nın güneyinde bulunan Rus şehri Ryazan, yakınlarda bulunan ve kendisiyle aynı ismi taşıyan daha eski bir şehrin geçmişte Moğollar ve Tatarlar tarafından yakılmış olmasına rağmen XIV. yy.dan beri tarih içindeki yolculuğunu sürdürmektedir.  Günümüze kadar dokunulmadan kalmış birkaç eserden biri olan Başmelek Katedrali, mimari yapısı bakımından mükemmel bir eserdir. Ayrıca, şehrin yakınında bir kayadan kazılıp ortaya çıkarılan Yeraltı Manastırı bulunmaktadır. Ryazan toprakları, ünlü Rus şairi Sergey Yesenin ile sıkı sıkıya bağlıdır.

Zolotoye Koltso (Altın Halka)

1. Moskova’nın kuzeyinden 70 km. uzakta olan Sergiyev Posad şehrinde eski Rus mimarisine ait bir eser olan Rus Ortodokslarının Merkezi Aziz Sergius Teslis Manastırı bulunmaktadır. XIV. yy.ın 30-40’lı yıllarında Sergiyev Padonejski tarafından kurulmuştur. Rusya’nın din filozoflarından Pavel Florenski şöyle yazmıştır: “Bu manastır, Rusya’nın tamamının sanatsal bir portresidir. Başka bir yerle kıyaslarken onu sadece bir fotoğraf karesi olarak değerlendirmek haksızlık olur… Burası sadece estetik bir yer değil, aynı zamanda tarihin ve milli ruhun hissedildiği bir yerdir.”

Manastır’ın etrafındaki ilk taş bina Teslis Katedrali’dir (1423). İçinde eski Rus resim sanatının en nadir koleksiyonuyla XV. yy.a ait bir ikonostas vardır. Önceden burada 1929’da Tretyakov Galerisi’ne verilmiş olan Andrey Rublov’un dünyaca ünlü “Teslis”i bulunuyordu. İkonostas’da onun için ayrılan yere bir taklidi konuldu.

Manastır’ın ana kısmında, şekliyle Moskova Kremlini’ndeki Katedral’i andıran ama boyut olarak ondan biraz fazla olan Yeniden Doğuş Katedrali bulunur (1585).

2. Moskova’dan 100 km. ötede bulunan Aleksandr şehri hakkında anlatılan pek çok efsane vardır. Bunlardan birine göre, bir zamanlar burada uçmaya kalkışan ilk insan olan Nikita Holop adında biri yaşarmış. Kollarına ağaçtan yapılmış kanatlar takıp katedralin damından aşağı atlamış.

Eski Aleksandrov köyünde, Korkunç İvan’ın Kütüphanesi gibi çarlık liberalizminden kalma izler kaybolmaktadır. Bu kütüphane, çarlık dönemindeki çağdaş bilim adamlarının hayran olduğu Yunan ve eski İbrani el yazması kitapların derlendiği en büyük kütüphanedir. (XVI. yy.a göre değerlendirildiğinde). Esrarengiz kütüphane günümüze dek dedektif romanları yazarları üstünde yoğun bir ilgi uyandırmıştır.

3. Pereslavl Zaleski, Moskova’dan 130 km. ötede bulunan Yaroslavl Bölgesi’ndeki Pleşeyev Gölü kıyısındadır. Buradaki eski kiliselerin sayısı otel, kafe ve mağazalardan fazladır. Aralarında en eski kiliselerden biri olan Spaso Preobrajenski Katedrali’nin (1152–1160) de bulunduğu ortaçağ kiliseleri ve manastırları çok turist çekmektedir.

Pleşeyev Gölü’nde, nadir bir tür olan Pereslavl ringa balığı ya da som familyasından Ryapuşka balıkları yaşar. Ryaba, bu tatlı su gölüne muhtemelen buzullarla beraber sürüklenmiştir. Pereslavl Zaleski armasını süsleyen Ryapuşka, Rus Çarları’nın sevdiği bir balık türüydü. (Bu yüzden bu balıklara Çar Ringa Balığı denirdi.)

4. Pereslavl Zaleski’nin yakınlarındaki durgun Pleşeyev Gölü kıyısında 2003 yılının Ağustos ayında 200 yılını dolduran Rusya’nın en eski taşra müzesi “I. Petro’nun Sandalı” bulunur. 1688–1693 yılları arasında onun bulunduğu yerde genç Çar I. Petro’nun yönetimi altında kurulan Rusya’nın güçlü askeri deniz filosu vardı. Yüzlerce gemiden geriye sadece bir sandal kaldı. Bu sandalı saklamak için 1803 yılında “Sandal Evi” adı verilen bir bina inşa edildi.

5. Rusya’nın kuzey doğusundaki en eski şehir olan Rostov Veliki, tarihte ilk defa 862’de anıldı. “Çamurlu, bataklık” anlamlarına gelen Nero Gölü kıyısında bulunmaktadır. Dibinde, toprağı iyileştirmek için kullanılan 20 m. derinliğinde çok büyük bir mil yatağı vardır. Yapımında beyaz taş kullanılan Rostov Kalesi kulelerinin aksi Nero sularına yansır.

Rostov Veliki’deki Yeniden Doğuş Katedrali, Rusya’nın kuzey doğusundaki ilk Hıristiyan Kilisesi’dir. Yaroslavl’daki Psikoposluk’un en eski ve en yüce varlığıdır. Katedral’in tarihi, Rusların vaftiz edildiği 991 yılıyla başlar. Kilise, tam dört kere yeniden inşa edilmiştir. Aziz Filaret’in de söylediği gibi, “Kilisenin eşiği azizlerin ayaklarından aşınmıştır.” Katedral’in şimdiki binası yakında 500 yılını dolduracak.

6. Yaroslavl, XVI. yy.a ait güzel kiliseleri ve birkaç manastırı olan çok eski bir şehirdir. Bu şehir, profesyonel Rus tiyatrosunun vatanıdır. Fyodr Volkov’un amatör tiyatro grubu XVIII. yy.da kurulmuştur. Daha sonraları, İmparatoriçe’nin daveti üzerine grup Petersburg’a taşınmıştır ve burada Rusya’nın ilk profesyonel tiyatrosu olmuştur.

Muhteşem Volga Rıhtımı, XIX. yy. yapımı ince işli demir parmaklığıyla, dinlenmek, yürüyüş yapmak ya da atla gezmek isteyenlerin ilk tercih ettiği mekândır. Kısa bir zaman önce Yaroslavl’da John Mostoslavski’nin ilginç bir müzesi açılmıştır. Müzede gramofonlar, armonikalar, Fransız saatleri, çok sayıda küçük çan vardır ve bunların hepsi de iş görmektedir.

7. Yaroslavl Bölgesi’ndeki bu küçük şehir; Volga’nın her iki kıyısı boyunca uzanmaktadır ve ikisinin de ayrı ayrı isimleri vardır: Romanov ve Borisoglebsk. Sovyet Dönemi’nde yeni isimler verilene kadar da böyle anılmışlardır. Şehrin sükûneti insana huzur verir ve geçmiş zamanlardan getirdiği esintiler insanı adeta büyüler. El sanatlarından, porselen ve resim koleksiyonlarından oluşan bini aşkın eserin bulunduğu Folk Müzesi, şehir sakinlerinin hayatını ve şehrin tarihini anlatır. Tutayev, ilk kadın Kozmonot Valentina Tereşkova’nın vatanıdır.

8. Zolotoye Koltso hattına giren diğer bir Volga şehri de Mışkin’dir. Moskova’dan St. Petersburg’a giden ve aynı rotada geri dönen gemi turları burada düzenlenmektedir. Bir efsaneye göre Prens Yuhotski, bir zamanlar dinlenmek için nehir kıyısında uzanmış. Hızla yüzüne tırmanan bir fare onu uyandırmış. Prens gözlerini açmış ve sürüne sürüne yüzüne çıkan zehirli bir yılan görmüş. Hayatını kurtaran küçük kemirgenin anısına buraya bir şapel koyulmasını emretmiş.

Mışkin’de oturanlar, şehrin bu nadir rastlanan adına uygun bir iş yaptılar. Uzun uzun düşündüler ve gri tüylü küçük canavarın çeşit çeşit tasvirlerinden oluşan eğlenceli bir derleme hazırlayarak dünyadaki ilk ve tek Fare Müzesi’ni açtılar. Ayrıca şehirde Smirnov Müzesi de bulunmaktadır. Müze, doğma büyüme Mışkin’li olan dünyaca ünlü Rus votkasının yaratıcısı Peter Smirnov’a ithaf edilmişti. Çok kısa bir zaman önce de Rusya’nın geleneksel kışlık ayakkabısı olan Keçe Çizmeler (Valenki) Müzesi açılmıştır.

9. Ugliç, Volga’nın büyüleyici güzelliğe sahip eski bir şehridir. Şehrin tarihi tamamen XVI. yy. sonlarındaki esrarengiz bir olay üzerine kurulmuştur: Rus Çarı Korkunç İvan Dimitri’nin oğlu Rürikoviç’in ölümünden şüphelenen halk, bunun doğal bir ölüm olmadığını, Rürikoviç’in öldürüldüğünü iddia ederek isyan çıkarır fakat isyan kısa sürede sert bir şekilde bastırılır. İnsanları toplayıp bir araya getiren çan adeta bir insan gibi “cezalandırılmıştır”: Çan kırbaçlanmış, zili içinden çekilip koparılmış ve Sibirya’ya sürülmüştür. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra “aklanmıştır.” Şimdi Ugliç Kalesi’nde muhafaza edilmektedir.

Ugliç’te tarihi önem taşıyan, gezilip görülecek iki yer daha vardır: Votka tüketimi, muhafaza edilme şartları, ürün bilgisi hakkında tarihi bilgilerin yer aldığı “Rus Votkası Kütüphanesi” ve oda müziği çan konserinde Ugliç Çanları’nın o unutulmaz sesini dinleyebileceğiniz özel Kulagin Müzesi.

10. Volga’nın sağındaki yüksek kıyıda bulunan bu küçük şehir, adını XII. yy.dan sonra duyurmuştur. Burada görülmesi gereken en önemli yer, Ugliç’in Elektrik santralının inşası dolayısıyla sular altında kalan toprakların üzerinde yükselen Nikol Katedrali Çan Kulesi’dir (1800). Su basmasına karşı hazırlık yapılırken şehirdeki yapılar teker teker incelenmiş, aralarından seçilen binalar patlatılmış, Çan Kulesi ise amatör paraşütçülerin egzersizleri için bırakılmıştır. Artık bu, şehrin bir simgesi haline gelmiştir. Sulardan ya da buzların çözülmesinden dolayı yıkılmaması için zemini toprak takviyesiyle sağlamlaştırılmıştır.

11. Bu Kilise 1158–1160 yılları arasında inşa edilmiştir. (1185–1189 yılları arasında restore edilmiştir.) Beş kubbeli, beş cepheli muazzam Katedral’in iç mekânında XII.-XIII. yy.lardan kalma fresk parçaları, Andrey Rublev’in ve Danil Çorni’nin freskleri bulunmaktadır (1408). XIX. yy.ın başlarında yanına bir Çan Kulesi inşa edilmiştir.

12. Bin yıllık tarihe sahip Vladimir’de XII. yy.a ait meşhur bir anıt olan beyaz taşlı Altın Kapı bulunmaktadır. Vladimir’in ana caddesi bu kapıdan başlamaktadır. Bu isimle kapının önemi ifade edilmiştir çünkü meşe ağacından yapılan kapı sarı bakırla kaplanarak (altın kaplama) bu hale getirilmiştir. Kapının kemeri, fresklerle süslenmiştir. Şimdi orada Askeri Tarih Müzesi bulunmaktadır.

13. Vladimir’deki XII. yy.a ait Büyük Prenslik Katedrali’nin cephesi Klyazma Nehri’ne ve nehrin ardındaki geniş düzlüklere bakar. Dimitri Katedrali’nin üstünü örten ince taş oyması, eşsiz bir güzelliğe sahiptir. Sırları şimdiye kadar tam olarak gün yüzüne çıkmayan binden fazla tasvirin arasında Çar Solomon ve Hz.Davud’un, Aleksandr Makedonski ve Rus Prensleri’nin tasvirleri vardır. Katedrali, üstünde güvercin görünümündeki küçük rüzgârgülü olan ajurlu haç tamamlamaktadır.

14. Rus mimarisine ait bu şaheser, Vladimir’e birkaç kilometre uzakta olan beyaz yelkenle karşılaştırılır. Kilise Klyazma ve Nerl Nehirleri’nin birleştiği malazda, toprak takviyesiyle oluşturulmuş 6 m. yüksekliğindeki tepenin üzerine kurulmuştur (1164). Şose, kiliseye yaklaşık iki kilometre mesafe kala son bulur, o yüzden geri kalan mesafeyi yürüyerek kat etmek gerekir. Bu geziden çok hoşlanırsınız. Bir efsaneye göre, XVIII. yy.da bu beyaz taştan kiliseyi yıkmaya kalkışanlar olmuştur ama katedralin ithaf edildiği Meryem Ana’nın isteği üzerine birdenbire sarı kubbeye yansıyan güneş ışını bu kişileri kör etmiştir. Böylece katedral de kurtarılmıştır. 

15. Vladimir Bölgesi’ndeki eski bir şehir olan Murom için Rus Destanları’nın kahramanı İlya Muromets’in memleketi derler. Murom, gür ormanların içinde tabiatla kaynaşmış bir şehirdir. Oka Nehri’nin yüksek kıyısındaki manastırların mimari yapısı çok ince ve zariftir. “Küçük Ermitaj” sayılan bu tarih ve sanat müzesinde XVIII.-XIX. yy.lara ait muazzam bir mobilya ve mutfak eşyası koleksiyonu vardır. Şehirde çok sevilen bir etkinlik olarak destan ve masal kahramanlarının hayatını anlatan tiyatro temsilleri yapılmakta ve muharebeler mizah unsurları da katılarak oynanmaktadır.

16. Zolotoye Koltso’nun en efsanevi yeri Malenki Suzdal’dir. (Küçük Suzdal). Geleneksel olarak şehre gelen ziyaretçiler çan sesleriyle karşılanır. Bu müze haline dönüşmüş şehir, son iki buçuk asırdır neredeyse hiç değişmemiştir. 1000 yıllık bir geçmişe sahip 200’ü aşkın mimari eser burada toplanmıştır: kale, dükkânlar, birkaç manastır, çok sayıda büyük ve küçük kilise. Şehri her yıl binlerce turist ziyaret eder, her adım başı Rus el sanatlarına ait ürünler ve masallarda, destanlarda adı geçen, balla yapılan düşük alkollü eski bir Rus içkisi olan Medovuha satılır.

17. Zolotoye Koltso hattı boyunca el sanatları ustalarının eskiden beri yaşadıkları köyler sıralanmıştır. Gus Hrustalni’de kristal eşyalar üretilir, Paleh’te ahşap cevahir kutuları resimlerle süslenir, Jostovo’da resimli metal tepsiler satılır, Pavlovski Posad’da parlak süsler işlenmiş şallar ve başörtüleri, Rostov’da resimli süs eşyaları, minelerle süslenmiş zarif mücevherler satılır. Bu geleneksel Rus hediyelik eşyalarından en azından bir tanesini anı olarak alıp yanında götürmek istemeyen bir turiste rastlayacağınızı sanmam.

18. Rusya’nın en ünlü tarihi eserlerinden biri de Kostroma’daki İpatyev Manastırı’dır. Bir zamanlar ahşaptan yapılmış muazzam bir manastır olan bu tarihi eser, Rus Çarları Romanovlar ailesinin hanedanının beşiği olan en zengin taş manastırına dönüşmüştür. Burada Boyarlara ait bir Büyükelçilik Binası vardı ve Mihail Romanov Rus Çarı olması için buraya davet edilmişti.

Günümüzde kültür ve tarih parkında birkaç müze bulunmaktadır. İçlerinden biri Rus çay sohbetlerine ayrılmıştır. Eski kayıplar, çaydanlıklar ve semaverler arasında sadece 15 gr. gelen semaver ve çay takımı da sergilenmiştir. Semaver sadece iki gram su almaktadır ama normal boyutlardaki semaverler gibi iş görmektedir.

St. Petersburg ve Civarı

Rusya’nın ikinci büyük ve önemli şehri St. Petersburg, XVIII.-XX.yy.ların başında başkentti. Ünlü Rus Çarı I. Petro (Büyük Petro) tarafından kuruldu ve İmparator’un bile önünde eğildiği Aziz Peter’in (Cennete açılan kapının anahtarını koruyan havari) anısına St. Petersburg adı verildi. Dünyanın bu en büyük kentine, Kuzey Venedik, Kuzey Palmira, Beyaz Gecelerin Şehri, Petropol, Petrograd da denir. 1924’den 1991’e kadar “Leningrad” adıyla Komünist Lider Lenin’in ismini taşıdı. Rusların büyük bir çoğunluğu şehre yalnızca Piter derler.

Rus şehirleri içinde en Avrupai olan St. Petersburg, 2003’de 300 yaşını doldurdu.  Ünlü Rus Çarı I. Petro (Büyük Petro) tarafından kuruldu ve İmparator’un bile önünde eğildiği Aziz Peter’in (Cennete açılan kapının anahtarını saklayan havari)anısına St. Petersburg adı verildi.

Çar Petro, Rus tarihinin kilit isimlerinden biridir. O gerçek bir reformcu, büyük bir irade ve enerjiye sahip akıllı, gerektiğinde sert ve katı yürekli olan bir şahsiyettir. O, gerek bir gemide olan her şeyi kullanabiliyordu, demircilikten anlıyordu, tersaneler inşa ediyordu, devleti yönetiyordu… Ataerkil Moskova Rusyası’nı Rus Avrupası haline getirmeyi başardı.

Kendi getirdiği yenilikleri sert ve kati bir şekilde uyguladı. Boyarları cezayla korkutarak sakallarını kesmeye ve Avrupai kıyafetler giymeye zorladı, her yerde yeni yıl ağaçlarının süslenmesini emretti, kahve kullanımını devletin ihtiyaçları derecesine çıkarttı.

I. Petro, St. Petersburg’un armasında görülen çaprazlama duran iki çapa için “Onlar cennetin anahtarları” demiştir. İlk zamanlarda yeni şehrini böyle adlandırmak istiyordu.

St. Petersburg yapılanmaya Aziz Petro ve Pavel Kalesi ile başladı. 16 Mayıs 1703’de kalenin temeli atıldı ve bu tarih şehrin kuruluş günü ilan edildi. I. Petro kale için çok uygun bir yer seçmişti. Kale, Neva Nehri’nin kolları arasında kalan küçük bir adanın (750x360 m²) üstüne kuruluyordu. Adanın adı, Fin dilinde “Tavşan Adası”, İsveç dilinde ise “Neşeli Topraklar” anlamına geliyordu. Bundan böyle Baltık Denizi’nden Rus topraklarının içlerine giden yol ve şehir, kale tabyalarıyla iyice korunmuş olacaktı. 1736 yılından günümüze kadar gelen bir gelenek vardır: Öğlen vakti saat tam 12.00’de Petro ve Pavel Kalesi’nden top atılır. Petersburglular da bu sesi duyduklarında saatlerine bakar, ileri ya da geri ise on ikiye ayarlarlar. Kısa bir süre içinde şehir, Rusya’nın başkenti ilan edildi. İsveçlilerle savaşarak kuzeydeki toprakları geri alıp Neva Nehri ve Baltık Denizi kıyılarına çıkan I. Petro, Rus Şair Aleksandr Puşkin’in deyimiyle “Avrupa’ya bir pencere açıp” bu yeni şehrin Amsterdam modeline göre inşa edilmesine karar verdi. Eskiden Amiral Gemisi Tersanesi’nin bulunduğu Neva Nehri’ndeki adalardan biri hala Yeni Hollanda adıyla anılmaktadır. Rusya’nın her köşesinden toplanan binlerce köylü ve zanaatçı, Neva Nehri’nin ağzındaki çamurlu ve bataklıklarla dolu topraklara getirildi. Şehrin ve kalenin inşasında sadece 10 yıl içinde 100 bin işçi hayatını kaybetti. Onlarca kanal açıldı, köprüler, bentler yapıldı. İtalya, Fransa, Hollanda, Almanya gibi çeşitli Avrupa ülkelerinden en iyi mimarlar, heykeltıraşlar, mühendisler, ressamlar çağırıldı. Böylece, kuzeydeki Rus başkenti emsalsiz Petersburg tarzıyla kendine has bir görünüm kazanmış oldu.

St. Petersburg, dünyanın en güzel şehirlerden biridir. 1918’den sonra Moskova’nın başkent ilan edilmesiyle Piter, ikinci başkent statüsünde kaldı. St. Petersburg’un nüfusu 5 milyonun üstündedir. Gerçek bir müze şehrinde yaşayan Petersburglular haklı olarak “Rusya’nın en kültürlü insanları” sayılmaktadır.

Venedik gibi St. Petersburg da irili ufaklı adalar üstüne kurulmuştur. Bu adaların sayısı, şehir hayatına engel teşkil eden Neva Nehri kollarını toprakla dolduran şehir mimarlarının müdahalesi yüzünden giderek azalmıştır. (XIX. yy.da sayıları 150’yi bulan adalar, yüz yıl önce 101’e, günümüzde de 42’ye düşmüştür).

Şehir sınırları içinde 93 nehir, bu nehirlerin kolları, kanallar, dereler, 100’ün üstünde göl ve gölet vardır. Şehrin sularla iç içe olma durumu, St. Petersburg için daima bir endişe kaynağı olmuştur. Finlandiya Körfezi’nden gelen şiddetli rüzgârlar, Neva sularını karaya doğru çevirerek etrafta bulunan semtleri su altında bırakmaktadır. Kısmen daha küçük boyutlarda olan taşmaları saymazsak tehlike arz eden su baskınlarının sayısı 65’i bulmuştur. Çok sayıda insanın telef olduğu en feci su baskınları 1777, 1824 ve 1924 yıllarında meydana gelmiştir. 1955 yılında Neva suları yine şehri basmıştır ama şans eseri kimsenin canına bir zarar gelmemiştir. İşte tam bu sırada güçlü bir hidro dizayn mühendislik projesi ortaya çıkmıştır. Bu projeye göre, St. Petersburg’u sulardan koruyacak devasa su bentleri inşa edilecekti. Şimdilik projenin sadece bir kısmı gerçekleştirilebildi ama bu kadarı bile su baskınlarının gücünü azaltmaya yetmiştir.

St. Petersburg’un simgesi nedir? Bu konuda farklı düşünceler vardır. Şehrin kurucusu I. Petro’nun Senato Meydanı’ndaki anıtı Bakır Atlı, 1812–1814 yılları arasında vuku bulan savaş sonucunda Napolyon Bonapart’a karşı kazanılan zafer şerefine dikilen Saray Meydanı’ndaki Aleksandr Sütunu, önünde altından yapılmış bir gemi maketi duran Donanma Binası’nın kulesinin “külahı”, Vasilyevski Adası’nın “Strelka sı” (yöre halkı tarafından “Strelka” olarak adlandırılan yer, adanın doğusundaki en uç noktadır) yanındaki dikili taşlar, Petro ve Pavel Kalesi’nin ince külahı ve meşhur “Marinski” balesi, vb tarihi önem taşıyan eserlerin her biri şehrin simgesi sayılır. 

Neva Köprüsü’nün kanatlarının ayrılmış hali ile beyaz geceler, şehrin kartviziti sayılır. Mayıs sonu ile Haziran başı arasında yolu St. Petersburg’a düşen herkes, bu gece şehrinin güneş ufukların ardına çekilirken sunduğu muazzam manzarayı hayranlıkla seyreder, taşlı rıhtım yollarında dolaşır.

Şehirde 342 tane köprü vardır, bunlardan 21’inin kanadı geceleri ayrılmaktadır. En uzun köprü, 905,7 m uzunluğundaki Aleksandr Nevski Köprüsü’dir, en genişi ise Moyka Nehri üzerinden geçen Sini Köprüsü’dür (97,3 m.). Neva üzerindeki en güzel köprülerden biri, 1903 yılında kullanıma açılan Troitski Köprüsü’dür. Bu köprü, Paris’teki meşhur Eyfel Kulesi proje müellifi olan Fransız Mühendis Eiffel’in projesine göre yapılmıştır. Altın kanatlı grifon figürleriyle süslenmiş Bankovski Köprüsü’nün zarif zincirlerine, Aniçkov Köprüsü üzerindeki Heykeltıraş Peter Klodt’un atlı heykellerine hayran olmamak elde değildir…

İkinci Dünya Savaşı zamanında kuşatma altında kalan Leningrad, tarihinin en zor 900 gününü geçirmiştir. 1941–1942 yıllarının korkunç derecede soğuk olan ve açlık içinde geçen kışları ve bombardımanlar şehirde yaşayan 640 bin kişinin hayatına mal olmuştur. Bütün bunların anısına Piskarev ve Serafimov Mezarlıkları’nda dokunaklı anıtlar dikilmiştir.

Kuşatma altında kalan Leningradlılar, o dönemleri şöyle anlatırlar: “Bakır Atlı’yı düşman kurşunlarından koruyan kumla dolu çuvalları alırken birisi, I. Petro’nun göğsüne tebeşirle bir madalya çizdi. ‘Leningrad savunması için.’”

Şehrin en önemli anayolu 4,5 km. uzunluğundaki Neva Caddesi’dir. Petersburg sakinlerinin çoğu için bu caddede gezmek, insanın hayatına hayat katan bir gelenektir. Burada dolaşan insanlar sürekli zarif, modern ve şıktır.

Ermitaj dünyanın en büyük müzeleri arasındadır. Şehrin diğer güzellikleri arasında Rus Müzesi, devasa bir yapı olan İsak Katedrali (101,5 m. yüksekliğinde), ince işlemeli parmaklıklarıyla Yazlık Bahçe, Rus hükümdarların defnedildiği Petro ve Pavel Kalesi bulunmaktadır.      

Şehirde ilginç müzeler de bulunmaktadır. Kunstkammer’de (Almanca’dan çevrildiğinde “nadir bulunan şeyler odası” anlamına gelmektedir) Petro yıllarından kalan ispirto içinde saklanan sakat bir bebek vardır. Çar şöyle demiş: “İnsanlar bunlara bakıp öğrensinler istiyorum.” İlk yıllarda müzeyi ziyarete gelen kişilerden ücret talep edilmiyordu hatta tam tersine hazineden bilhassa ziyaretçiler için ayrılan para veriliyordu.

Kışlık Saray’ın karşısındaki limanda geçen yüzyıldan kalma gerçek bir kruvazör durmaktadır. 1917 yılının Kasım ayında “Aurora” adlı yeni bir silahtan atılan kuru sıkı mermi, Lenin önderliğindeki komünistlerin iktidara gelişinin habercisiydi. Antarktika ve Arktika Müzeleri’nin yanında yer alan Tahıl Müzesi’nde 14 bini aşkın numune vardır.

Rus edebiyatıyla ilgilenenler, St. Petersburg’un Puşkin’in ve Dostoyevski’nin memleketi olduğunu muhakkak bilirler. Nobel edebiyat ödülü alan Joseph Brodski şiir yolundaki ilk adımlarını burada atmaya başlamıştır. Bestekâr Rahmaninov, Prokofyev ve Şostakoviç de Petersburgludur.

Paris ve Berlin’in banliyölerini aratmayan St. Petersburg banliyösü muhteşemdir ve aynı zamanda romantiktir. Her yıl Mayıs ayının sonunda yapılan Peterhof Fıskiyeleri Şenlikleri’ne katılmaya çalışın, iki yanı ağaçlarla kaplı Gatçina, Pavlovsk, Oranienbaum patikalarında gezin. Çarlık Köyü’ndeki gösterişli Yekaterinburg Sarayı’nın salonlarından birinde savaş yıllarında faşistler tarafından çalınan eşsiz Kehribar Odası’nın hüzünlü hikâyesini dinleyeceksiniz ve odanın ne kadar titiz bir şekilde yeniden kurulduğunu göreceksiniz.

St. Petersburg’un Moskova’dan farkı, sakin ve telaşsız bir şehir olmasıdır. Maalesef, burada güneşli günlerin sayısı kapalı ve yağmurlu günlere nazaran oldukça azdır ama buna rağmen şehirlerini taparcasına seven Petersburglular, bu havayı büyüleyici bulurlar. Onları anlamamak mümkün değil çünkü St. Petersburg’da âşık olmamak çok zor.

1. Petro ve Pavel Kalesi, St. Petersburg’un simgesi olmakla birlikte şehrin ilk yapısı olma özelliğini de taşımaktadır. Kalenin temel atma günü olan 16 Mayıs 1703 yılı, St. Petersburg’un doğum günü sayılmaktadır. Kaleye ait ilk duvarlar ve tabyalar ağaç ve topraktan yapılmış, 1706 yılında kerpiçle inşasına başlanmış, (Mimar Domenico Trezzini) 1740 yılına doğru da tamamlanmıştır. İç avlunun ortasında, altın kule külahının üstünde uçan bir melek figürü bulunan çok katlı Çan Kulesi’yle Petro ve Pavel Katedrali yükselir. Toplam yüksekliği 122.5 m. olan Çan Kulesi, şehrin en yüksek mimari yapısıdır. Zafer kapısı görünümündeki oymalı altın kaplama ikonostas, 1722–1726 yıllarında Moskova baroku üslubunda yapılmış olup muhteşem bir güzelliğe sahiptir. I. Petro’dan itibaren Romanov soyundan gelen Rus Çarları’nın neredeyse tamamı bu katedralde gömülüdür. Kale topraklarında ayrıca St. Petersburg tarihini anlatan bir müze yapılmıştır. 

2. Vasilyevski Adası’nın Strelka’sı, adanın Büyük ve Küçük Neva’yı ayıran doğudaki en uç noktasıdır. Uzun bir zaman ana ticaret limanı olarak kullanılmıştır. Rostral Sütunları ve granit taş döşeli rıhtımı içine alan mimari ahengi Mimar Toma de Tomon sağlamıştır. Eski Yunan ve Roma tapınaklarını andıran dekoru ve kompozisyonuyla Birja, Vasilyevski Adası’nın Strelkası’nın başlıca noktasıdır. Bina, Rus Donanması ve ticaretinin gelişimini canlı bir şekilde tasvir eden heykel gruplarıyla süslenmiştir. 1940 yılından beri burada Merkez Askeri Deniz Müzesi vardır.

3. Bakır Atlı, St Petersburg’un kurucusu I. Petro’nun atlı heykelidir. Heykeltıraşı Eten Moris Falcone’dir. I. Petro’nun tahta çıkışının yüzüncü yılı şerefine 7 Ağustos 1782 yılında açılmıştır. Kayanın tepesine tırmanmak üzere şahlanmış bu bakır at heykeli, dünyadaki atlı heykellerin en güzellerinden biridir. 1833 yılında Rus şair Aleksandr Puşkin “Medniy Vsadnik” (Bakır Atlı) adlı bir poem yazmıştır. Bu poemde heykel “canlanır” ve kahramanın “peşine takılır”. O zamandan beri Petro anıtına “Bakır Atlı” adı verilmiştir. Bu anıt da tıpkı Ermitaj, İsak Katedrali ya da Donanma Binası’nın külahı gibi St. Petersburg’un bir simgesidir.

4. Mitinglerin ve merasim törenlerinin yapıldığı Saray Meydanı, St. Petersburg’un merkezi meydanıdır. Meydan’ın mimari ahengi, Genel Kurmay Binası, Gvardeyski Binası, Kışlık Saray ve Aleksandr Sütunu’yla uyum içindedir. Mimari yapıların birbirine oranı, tarzların çeşitliliğindeki ritim birliği, Saray Meydanı’nı dünyanın en güzel meydanlarından biri yapmaktadır.

5. Saray Meydanı’nda bulunan Aleksandr Sütunu, 1812 yılındaki Vatan Savaşı’nda kazanılan zaferin anısına dikilen bir anıttır. 1830–1834 yılarında Mimar Ogust Monferran’ın projesine göre koyu kırmızı granitten yapılmıştır. İmparator I. Aleksandr’ın anısına anıta bu ad verilmiştir. İyiliğin kötülüğü yendiğini sembolize eden bronz melek figürü, sütunu tamamlar. Bu 47,5 m. yüksekliğindeki sütun, dünyanın en uzun zafer sütunudur.

6. Kışlık saray, Rus İmparatorları’nın en başta gelen konağıdır. Devasa bina, 1754–1762 yıllarında Mimar Françesko Bartolomeo Rastrelli’nin projesine göre barok üslubunda yapılmıştır. Saray kornişinin uzunluğu 2 km. civarındadır; içinde 1000’den fazla salon, 2000 kadar pencere ve bir o kadar da kapı bulunmaktadır. Sarayın kabartmalar, yaldızlar, oymalarla süslenmiş zengin iç mekânı, pek çok kez yeniden inşa edilmiştir özellikle de 1837 yılında çıkan yangından sonra. Devrimci askerlerin ve tayfaların vandalizmi yüzünden bina içindeki mobilyalar ve süslemeler büyük zarar görmüştür. Kışlık Saray, 1922 yılında Ermitaj Müzesi’ne devredilmiştir.

7. Ermitaj, dünyanın en büyük müzelerinden biridir. Koleksiyonların büyük bir bölümü Petersburg’daki Kışlık Saray’da bulunmaktadır. Ermitaj’da, farklı çağların ve bu çağlarda yaşayan halkların sanat ve kültürünü tasvir eden 3 milyonun üstünde eser vardır. Müzenin yaklaşık 300 salonunda bulunan bölümler şunlardır: ilkel kültür, antik çağ sanatı ve kültürü, Doğu, mücevher galerisi, vb. Müzenin sanatsal zenginlikleri arasında 600 bin civarında parçadan oluşan Batı Avrupa sanatı koleksiyonu, dünyanın en iyi koleksiyonlarından biri olarak diğerlerinden ayrı bir yer tutar. 120 salonda Raffaello, Leonardo da Vinci, Michelangelo, El Greco, Velazquez, Matisse, Roden, Van Gogh, Picasso vb. ünlü sanat ustalarının eserleri sergilenmektedir.

8. İsak Katedrali, Avrupa’daki katedrallerin en iyilerindendir. 1818–1858 yılları arasında Mimar Ogust Monferran’ın projesine göre neo klasik tarzında yapılmıştır. Bu devasa yapıyı, sadece Roma’daki Aziz Petro ve Londra’daki Aziz Pavel Katedralleri boyut olarak geçmektedir. Ağır güzelliği, ihtişamı ve debdebesiyle bu katedral, ziyaretçilerin aklını hayalini durdurur. Süslemelerde bakır taşı, lacivert taşı, muhtelif renklerde mermer ve 400 kg. altın kullanılmıştır.

9. Neva Caddesi, St. Petersburg’un en önemli sokağıdır. En büyük müzeler, tiyatrolar, kütüphaneler, mağazalar ve restoranlar Neva caddesi’nde ve bu caddenin yakınlarında bulunmaktadır. Pek çok yerli ve yabancı tarihçi, gezgin, yazar ve şair bu sokağı anlatan eserler vermiştir. Etrafı “Atı ehlileştirme” heykelleriyle dolu olan fıskiyenin üzerinden geçen ünlü Aniçkov Köprüsü’nün bulunduğu bölüm, Neva Caddesi’nde bulunmaktadır ve Petersburg’un görülmesi gereken en önemli yerlerinden biridir.

10. Donanama Binası, Rusya’nın Baltık Denizi’ndeki ilk tersanesidir. 1704 yılında kurulmuştur. XIX. yy.ın ilk çeyreğinde Mimar Andrey Zaharov’un projesine göre, ampir üslubunda yeniden inşa edilmiştir. Yolların binadan yayılan üç ışın şeklinde uzandığı bu yapı, Neva Nehri’nin sol kıyısındaki şehrin mimari planlama merkezi olmuştur. Cepheler, Rus Donanması’nın şanını konu alan çok sayıdaki heykelle süslenmiştir. St. Petersburg’un simgelerinden biri olan küçük gemi şeklindeki rüzgârgülü,   Donanma Binası’nın altın kule külahını tamamlamaktadır. 

11. Kazan Katedrali’nin mimari yapısı, klasisizm özelliklerini taşır. 1801–1811 yılları arasında Mimar Voronihin’in projesine göre yapılmıştır. Neva caddesi’ne bakan kuzey cephesinin yanında yarım daire şeklinde sütunlar sıralanır (Roma’daki Aziz Petro Katedrali’ndeki sütunları andırırlar). 1813’de katedrale bir dönem Türkiye’de büyükelçilik yapan ve daha sonra Napoleona karşı ordu başına geşerek savaşı kazanan Feldmareşal Mihail Kutuzov defnedilmiştir. Sovyet Başkomutan Georgi Jukov’un şanı, Mihail Kutuzov’a benzetilirdi. Yeraltı mezarlığının etrafında, ganimet olarak alınan onlarca bayrak ve kalenin anahtarları vardır. Büyük Vatan Savaşı zamanında Sovyet askerleri, Kutuzov’un kabrinin yanında vatana ve Leningrad’a bağlı kalacaklarına dair ant içmiştirler.

12. Yazlık Saray, St. Petersburg’un en eski bahçesi olmakla beraber XVIII. yy.ın ilk 30–35 yılından kalma bahçe ve park sanatı eseridir. Burada I. Petro’nun Yazlık Saray’ı bulunuyordu. (Günümüzde tarih müzesi oldu.) Yazlık Saray, bir zamanlar saray içi şenlikleri ve yabancı Büyükelçilerin kabul edildiği bir yer olarak kullanıldı, sonraları ise aristokratların gezdiği bir haline geldi. Mermer heykeller ve dekoratif pavyonlarla süslenmiştir. Yazlık Saray’da Ezop ve La Fontaine geleneğini sürdüren ünlü masal yazarı İvan Krılov ‘un heykeli bulunmaktadır.

13. St. Petersburg’un Yeni Hollandası, döşenen iki kanal sayesinde oluşturulan adanın tarihi adıdır. XVIII. yy.ın başlarında, “Hollanda” üslubunda yapılmış ahşap yapılara “Hollanda” denirdi. Bu yapıların adaya götürülmesinden sonra adaya “Yeni Hollanda” denilmeye başladı. XVIII. yy.ın ikinci yarısında burada Mimar Çevakinski ve Valen Delammott’un projesine göre neo klasik tarzda taştan büyük bir ambar kuruldu. Yapıların bulunduğu alana giden kanalın üstündeki kemerli giriş, Yeni Hollanda’nın görülmeye değer yerlerindendir. Adada ayrıca bir kültür ve eğlence tesisi kurulması planlanmaktadır.

14. Marinski Opera ve Bale Tiyatrosu, Rusya’nın en eski müzikal tiyatrolarından biridir. Kökleri, 1783’te perdelerini açan Bolşoy Tiyatrosu’na dayanmaktadır. 1860’dan itibaren İmparatoriçe Mariya Aleksandrovna’nın adı verilerek “Marinski” olarak anılmaya başlanmıştır. 1935–1992 yıllarında Sovyet önderlerinden Sergey Kirov’un adını taşımıştır. “Marinski” sahnelerinde daha sonraları dünya klasiği olan temsillerin prömiyerleri yapılmıştır. (Çaykovski baleleri ve Musorgski operaları).

15. Rus Müzesi, Rus plastik sanatlarından oluşan en büyük derlemelerin sergilendiği müzedir. 1898 yılında Petersburg’da açılmıştır. Rus Müzesi, 4 büyük sarayda kurulmuştur. Derlemelerin büyük kısmı, Mihaylovski Sarayı’nda sergilenmiştir. Rus Müzesi’nde yaklaşık 400 bin parça vardır. X.-XX. yy.lar arasındaki Rus plastik sanatlarına ait bütün tarzlar sergilenmiştir. XX. yy.ın 80’li yıllarının sonlarında çıkan yeni akımlar için ayrı bir bölüm yapılmıştır. Bu bölümde, sanatın geleneksel yapısı dışına çıkan yeni teknoloji ürünleri, video art, fotoğraf, photo-based vb. bulunmaktadır.

16. Aleksandr Nevski Katedrali, St. Petersburg’da bulunan Rahip Manastırı’dır ve en büyük mimari eserlerden biridir. 1240 yılındaki Meydan Savaşı’nın kahramanı olan Prens Aleksandr Nevski’nin anısına I. Petro tarafından kurulmuştur. Kutsal Teslis Katedrali’nde Prens hazretlerinin kutsal kalıntıları gömülüdür. Burada Petersburg ve Ladoga metropoliti Vladimir’in konağı ve bir dini akademi bulunmaktadır. Manastır’ın içindeki kiliselerde, tabutlarda ve mezarlarda aralarında Moskova Üniversitesi’ne adı verilen bilim adamı ve yazar Lomonosov, Başkomutan Suvorov, bestekâr Çaykovski ve yazar Dostoyevski’nin de bulunduğu pek çok önde gelen Rus vatandaşları defnedilmiştir.

17. Neva, St. Petersburg’un en büyük nehridir. Granit taşlarıyla süslü bu şık şehirli güzel dilber, su baskınlarıyla pek çok kere Petersburg sakinleri üzerine korku salmıştır. Bunlardan biri Puşkin’in “Bakır Atlı” adlı eserinde tasvir edilmiştir. Neva üzerine onlarca köprü kurulmuştur ve bunların çoğu mimari eser niteliğindedir. Neva bilhassa beyaz gecelerin yaşandığı günlerde köprüler ayrılırken ve gemi kafileleri sessiz nehirde tur atmaya başlarken muhteşemdir. Ziyaretçilerin çoğu böyle bir manzara karşısında uykularını feda etmektedir.

18. Beyaz geceler, Mayıs sonu ile Haziran başı arasındaki döneme denk gelir. Akşam kızıllığıyla sabah kızıllığı kesişir ve bütün gece aydınlık geçer. Beyaz geceler, Petersburg’a has olan bir özelliktir ve şehrin simgesidir. Bu dönemde fenerler yakılmaz, Petersburg rıhtımında geleneksel halk yürüyüşleri yapılır. Aydınlık gecelerde şehir daha bir güzelleşir. Turistlerin çoğu şehre bu dönemde gelmeye çalışır.

19. Üç savaş geçiren “devrim gemisi” “Aurora”, Petersburg’daki Petrograd Rıhtımı’nın yanındaki ezeli durağına koyulan bir kruvazör müzedir. 25 Ekim 1917’de Kışlık Saray’a hücumunun başladığını işaret eden, “çok önemli” bir silah sesi duyulmuştur. Kışlık saray’a yapılan hücum, silahlı Ekim isyanının en önemli olayıdır. Bu isyanın sonucunda, Rusya’da Komünist Rejim kuran Lenin’in önderliğindeki Bolşeviklere ait Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi iktidara gelmiştir.

20. Peterhof, Petersburg’un en güzel saray ve park topluluklarındandır. 1714 yılından XVIII. yy.ın ikinci yarısına kadar Mimar Leblon, Braunşteyn, Miketti, Heykeltıraş Bartolomeo Rastrelli vb.nin iştirakiyle yapılmıştır. Peterhof’un fıskiyelerinin güzelliği, çeşitliliği ve sayısının Versailles’i büyük ölçüde geride bırakmasına rağmen Peterhof’a genellikle “Rus Versailles’i” derler. Eşsiz mimarisiyle değişik tipte 64 fıskiyeden ve 250 kadar heykelden oluşan Büyük Çağlayan çok güzeldir.

21. Petersburg’un banliyösünde bulunan Çar /Tsarskoye/ Köyü, Rus imparatorlarının XVIII.-XIX. yy.lardaki yazlık tören konağıdır. Saray ve parklarıyla ve bir dahi olan Rus şairi Aleksandr Puşkin’in 1810 yılından itibaren öğrenim gördüğü liseyle tanınır. Çar Köyü’nde Rus barok üslubundaki en güzel eserlerinden bir olan Büyük Yekaterina Sarayı bulunur. Yekaterina Sarayı’nın kehribardan yapılma çalışma odasının başına gelenler çok ilginçtir. Bu odanın duvarlarını, gerçek kehribardan yapılmış resimler süsler. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bu gösterişli süslemeler, işgalciler tarafından çıkarılarak kaçırılmış, tek bir iz kalmaksızın yok olmuştur. Baştan aşağı tekrar yapılan Kehribar Oda, artık eski görünümündedir.

22. Pavlovsk, Petersburg’un banliyösünde bulunur. II. Yekaterina’nın özel bir konak inşa etmesi için oğlu İmparator I. Pavel’e hediye ettiği arazidir. Adını da Pavel’den almıştır. Pavlovsk’un mimari merkezi Büyük Saray’dır (1782–1786). Mimarı Charles Kameron olan yapı, Rus klasisizmine uygun olarak inşa edilmiştir. Muazzam büyüklükteki Pavlovsk Parkı’nda rokoko ve neo klasisizm özelliklerini kendinde toplayan pek çok zarif pavyon, kamelya ve köprü vardır. Pavlovsk, Rus keşifçilerin diyarıdır. 1909 yılında Rusya’da ilk kez keşifçi ateşi yakılmıştı. Her yıl Nisan ayının 30’unda Pavlovsk’ta yakılan ilk ateş, şenliklerle kutlanır.

23. Gatçina, Petersburg dolaylarındaki saray ve park topluluğudur. XVIII. yy.ın ikinci yarısında İmparatoriçe II. Yekaterina’nın gözdesi olan Grigori Orlov’a aitti. Hemen yanında Mimar Rinaldo’nun projesine göre bir saray yapılmıştı. Kont Orlov’un ısrarla davet ettiği Jan Jack Russo 1765’te neredeyse buraya yerleşecekti. I. Pavel, İmparator olmadan on üç yıl önce yani 1783’te Gatçina’nın sahibi olmuştur. Bu saray ve etrafı onun sayesinde askeri özelik kazanmıştır ve iddialara göre yine onun zamanında saray hüzün ve romantizmin bir arada yaşadığı bir havaya bürünerek ayrı bir özellik kazanmıştır.

24. Oranienbaum, Petersburg’un 40 km. ötesindeki bir şehirdir. Oranienbaum’un saray-park ahengi İmparator I. Petro’nun bu yeri silah arkadaşı Aleksandr Menşikov’a hediye ettiği zaman olan XVIII. yy.ın başlarında şekillenmeye başlamıştır. “Kimsesiz bahtiyar hırs düşkünü”, iç mekânının görkemiyle Peterhof’u geride bırakacak olan Büyük Saray’ı yaptırmıştır fakat sarayın ilk iç süslemeleri iyi muhafaza edilememiştir. Taç biçimindeki merkez kule bu “çok mesut Prens’in” hırslı yapısını yansıtır. XVIII. yy.ın 50-60’lı yıllarında Mimar Rinaldo’nun projesine göre buraya III. Petro’nun sarayı, Çin Sarayı ve Katalnaya Tepesi kurulmuştur. Oranienbaum, İkinci Dünya Savaşı yıllarında çok hasar görmemiştir. Bu yüzden de yeniden yapılmasına gerek kalmamıştır. Zarafeti hala “o zamanların havasını” hissettirmektedir ama uzun zamandır elden geçirilmediği için biraz bakımsız görünmektedir..

Kuzeybatı

Rusya’nın kuzeyinin ve batısının, geçmiş zamanlara ait eserlerden oluşan kendine has bir koleksiyonu vardır: Rusya’daki en eski manastırlar, katedraller, şehir yapıları ve turistlerin en nadir hayvan türleriyle tanıştığı emsalsiz doğal müzeler yani açık hava müzeleri.

Beyaz Deniz’in batısında şairane güzellikte gölleri, geniş orman açıklıkları olan Solovets takımadaları bulunmaktadır. Meşhur Vozneseni Kilisesi, Büyük Solovets Adası’nda bulunur. Solovetsler’de cilalı taş devrinden kalma mabetler, balıkçı ve avcı kulübeleri vardır. Burada ayrıca, Kuzey Kutup Dairesi’nden pek de uzakta olmayan Botanik Bahçesi yer alır. Beyaz Deniz’e ait adalardan birinde XV. yy.dan kalma meşhur Solovets Manastırı bulunmaktadır.

Karelya’ya genellikle “göller ülkesi” derler. Burada, Avrupa’nın en büyük gölleri olan Ladoga ve Onega Gölleri bulunur. Karelya’daki toplam göl sayısı 60 binin üzerindedir. Nehir ve göllerde yığınla balık vardır; kıyılarda ise sayılamayacak kadar çok mantar ve yemiş bulunur. Girintili çıkıntılı körfez kıyıları ve kayalık adalar, kendine has su labirentleri oluşturur. Bu bölgeler, turistler, padılbotçular ve balıkçıların dinlenme mekânıdır. Ladoga Gölü’nün kuzeyindeki Valaam Adası, XIV. yy.dan kalma manastırıyla ünlüdür. Keşişler kendi çabalarıyla bu yabani kuzey adasını, içinde çiçekler açan bir bahçeye dönüştürmüşlerdir. Bataklığı kurutup kanallar için akıtma sistemi yapmışlar, yüzlerce kilometre ötedeki güney bölgelerden arabalar dolusu çernozyum toprağı taşımışlardır. Günümüzde Valaam’da sert iklimine rağmen meyve ağaçları yetişmektedir.

Valaam yakınlarındaki Kiji Adası, 22 kubbeli, 5 salonlu Preobrajenski Kilisesi ile görenleri adeta büyüler. 1714’te tek bir çivi çakılmadan yalnızca balta ve oyma kalemi kullanarak çam kütüklerinden yapılmıştır. Bir rivayete göre, planını Büyük Petro’nun kendisi çizmiştir. Şimdi Kiji Adası’nda Karelya’nın dört bir tarafından toplanan ahşap mimarlığı eserleri bulunmaktadır.

Petrozavodsk yakınlarındaki Suna Nehri’nde Kivaç şelalesi bulunmaktadır. Büyüklük bakımından Avrupa’daki en büyük şelaleden sonra gelir. Eskiden 11 metre yükseklikten aşağı akan suların çıkardığı uğultu 4–5 metre öteden duyulurdu. Şelalenin yakınlarında aynı isimde bir açık hava müzesi kurulmuştur.

Leningrad Bölgesi’nin en büyük ve en güzel şehirlerinden biri olan Vıborg, St. Petersburg’tan 130 km. ötede, Karelya kıstağının kuzey batısındaki Finlandiya Körfezi’nde bulunur. Vıborg’un etrafı şairane bir güzelliğe sahiptir ve emsali olmayan abidelerle doludur. Eskiden şövalyelerin oturduğu, Rusya’nın orta çağdan kalma en son şatosu olan Vıborg Şatosu, Yuvarlak Kule, Ratuşa Kulesi, Saat Kulesi, Giatsin Katolik Kilisesi, Pyotr I anıtı, XIX. yy.dan kalma bir çiftliğin içinde bulunan muazzam bir manzarası olan “Monrepo” Parkı, en önemli tarihi eserleridir.

Yantarniy Yöresi, Rusya’nın en batısında bulanan bir bölgedir. Yantarniy Köyü’nde dünya rezervlerinin %90’ını teşkil eden en büyük “güneş taşı” yatağı bulunur. Burada her yıl 600 ila 800 ton arası güneş taşı elde edilir. Kaliningrad Kehribar Fabrikaları, bu taştan 350’nin üzerinde mamul üretmektedir: mücevheratlar, duvar kabartmaları, vazolar, heykelcikler, hediyelik eşyalar. Şehirde geçmişten günümüze dek kehribardan yapılma eşyalar, süslemeler ve başka örneklerin toplandığı bir müze de vardır.

Kurşskaya Kosa, 98 km. uzunluğunda 400 m. ila 4 km. genişliğinde kum tepelerinden oluşan yarımadalar zinciridir. Tuzlu Baltık Denizi, burada 68 m. yüksekliğindeki Kurskiy Körfezi’nin tatlı suyuyla yan yanadır. Kurşskaya Kosa bölgesinin iklim özellikleri, burada yapılan maden suları ve turba çamuru pek çok değişik hastalıkların tedavisinde olumlu etki gösterir. Kum tepeleriyle birleşen orman yeşilliği, kumlu plajların beyazlığı ve Baltık Denizi’nin uçsuz bucaksız yeşilliği binlerce turisti buraya çeker.


 
 

 

 
 
rutid.org.tr altıntıdır.
 

 

 

 

 

KONULAR ;


.: DİKKAT EDİLECEK KONULAR
.: RUSYA FEDERASYONUNUN TÜRKİYE BÜYÜKELÇİLİĞİ
.: RUSYA GENEL EKONOMİK DURUM
.: RUSYA KÜLTÜR VE TURİZM
.: RUSÇA KONUŞMA KLAVUZU VE DERSLER
.: GERÇEKLERLE VE RAKAMLARLA RUSYA

.: RUSYA MOSKOVA'DA ELÇİLİKLER
.: RUSYA'YA ULAŞIM
.: RUSYA VİZELER
.: RUSYA RESMİ TATİLLER
.: RUSYA'DA OTELLER
.: RUS ELÇİLİKLERİ
.: RUSYA ÜLKE KİMLİĞİ
.: RUSYA HAKKINDA PRATİK BİLGİLER
.: RUSYA İLE ARAMIZDAKİ TİCARET ANLAŞMALARI

.: MOSKOVA VİZESİ

.: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma

 

RUSYA HAKKINDA DETAYLAR ;

 

Rusya Federasyonu (Rusça: Росси́йская Федера́ция, Rossiyskaya Federatsiya), kısaca  Rusya (Rusça: Росси́я, Rossiya). Doğu Avrupa ile kuzey Asya'ya yayılmış, ve 17,075,400 km²'lik yüzölçümü ile dünyanın en geniş ülkesidir. Nüfus olarak ise sıralamada sekizincidir
Devletin Adı              : Rusya Federasyonu
Başkenti                    : Moskova
Yönetim Biçimi          : Cumhuriyet
Resmi Dili                  : Rusça
Dini                            : Ortodoks, İslam
Para Birimi                : Ruble
Paritesi (USD Dolar)  : 1$=24,30  Ruble
Nüfus             : 142,2 (1 Ocak 2007)Kadın  :   76,3Erkek  :   59,9
Sınır Komşuları : Azerbaycan (284 km), Beyaz Rusya (959 km), Çin (3,645 km), Estonya (294 km), Finlandiya (1,313 km), Gürcistan (723 km), Kazakistan (6,846 km), Kuzey Kore (19 km), Litvanya (217 km), Letonya -Kaliningrad Bölgesi (227 km), Moğolistan (3,485 km), Norveç (196 km), Polonya- Kaliningrad Bölgesi (206 km), Ukrayna (1,576 km)

 

KAYIT (REGİSTRE) İŞLEMİ ZORUNLULUĞU
RF'ye  giriş yapan her yabancı ülke vatandaşı, sahip olduğu vizenin türüne bakılmaksızın vize ve pasaportunu ilgili mercilerde üç çalışma günü içinde kayıt ettirmek zorundadır. Turist vizesi ile RF'ye giriş yapmış ve/veya RF'de bulunacağı süre zarfında otelde kalacak kişilerin "registre" işlemi kalacakları  otellerde yapılmaktadır. Bu husunda dışında kalan kişiler ise  "registre" işlemini kendilerini davet eden  kişi veya şirket/kurum  aracılığı ile OVIR'de (Yabancılar Dairesi) yaptırmak zorundadırlar.     
Yukarıda yer alan hususlara  uymayan kişiler hakkında yasal işlemler yapılarak  6 aydan 2 yıla kadar  hapis cezası verilebilmektedir.

 

RUSYA VİZESİ ALMAK HİÇ BU KADAR KOLAY OLMAMIŞTI

TEL: 0212 293 93 35

ÜSTE ÇIK